MAHİR KILIÇOĞLU mahirkilicoglu@hotmail.com

ORADAYDIM

15 Temmuz 2017 Cumartesi 21:45

Bir haftalık yorgunluk vardı üzerimde. Bir yandan aday öğretmenlere verdiğim eğitim, akabinde çalıştığım kurumun işleri, günde 2 saati direksiyon başında geçen işe gidiş gelişler. Bunlar yeterince yorucu ve yıpratıcı iken, o hafta başından beri her iki çocuğum hasta olmuş, iki defa acile, bir defa normal muayeneye gitmiştik. Çocukların ikisi de hafta başından beri ağır hastalık geçirdiğinden eşimle nöbetleşe sabahlıyorduk.

Cuma günü işten döndüğümde üzerimde yoğun yorgunluk ve uykusuzluk vardı. Yemek yemeden yatağa girdim ve uyudum. Üç saat sonra beni uyandırdı evdekiler. Çocuklar hastalığı atlatmaya başlamıştı.

Bir şeyler yiyeyim falan derken saat on oldu. Ankara semalarında savaş uçaklarının uçtuğu haberi düştü önce, sonra boğaz köprüsünün askerlerce tutulduğu, tankların köprüye konuşlandığı haber kanallarına düştü. Kimse ne olduğunun farkında değildi.

Birden telefonum çaldı, Kıbrıs’tan bir arkadaşım aradı, Türkiye’de darbe olmuş, annemler Atatürk Havaalanında mahsur kaldı dedi. Benden yardım istiyordu. Nasıl yardımcı olabilirdim ki? Ben Ankara’dayım, o İstanbul’da. Darbe konusunda müsterih olmasını istedim. Bu devirde darbe yapan akılsız dedim.

Sonra darbe girişimi netleşmeye başladı. TRT’de sürekli hava durumu raporu dönüp duruyordu. Belli ki birileri TRT’yi basmış.

Ben hemen hazırlanmaya başladım. Eşime böyle bir günde darbenin karşısında olmak gerektiğini söyledim. Darbecilere karşı duracaktım.

Arkadaşlarımı aradım. Onların da kafası karışıktı, ne yapalım diyorlardı. Hemen dışarı çıkıyoruz, bu darbeye izin vermeyeceğiz dedim. Ortak hareket etme kararı aldık, Beştepe’de, Külliye’de buluşacaktık.

Ben hazırlanırken, eşim dış kapıyı kilitleyip anahtarı sakladı. Bir yandan onu ikna etmeye çalışırken, diğer yandan dışarıda buluşmayı ayarlamaya çalışıyorum.

TRT’de dönen hava durumu raporları kesildi, canlı yayına geçildi ve Tijen Karaş’ın darbecilere ait olan bildiriyi okumasını izledik. İzledik diyorum ama aslında ben bayrağımı sağlam bir sopaya bağlamaya çalışırken oldu bu olay.

Türkiye’de bir darbe gerçekleşiyordu. Darbeciler sokağa çıkma yasağı getirmişti. Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti görevinin başındadır derken, darbeciler yönetime el koyduk diyordu.

İngiltere’den kardeşim aradı; darbeyi öğrenmiş Türkiye’ye gelmek için bilet arıyordu. Vazgeçirmem zor oldu. Çünkü gelmesi sabahı bulacak, o gelene kadar her şey bitmiş olacak. Dua etmesini söyledim…

Eşim gitmemi istemiyordu, ben çocuklarımın özgürce yaşayamadığı bir ülkeyi onlara bırakamam dedim. Yarın bunun hesabını sorduklarında en azından bir cevabım olmalı onlara dedim. Tijen Karaş’ın konuşmasının tekrarı yayınlanmaya başladığında eşim ikna olmuş, ben çıkmıştım.

Komşumuz dışarıyı izliyormuş, ilk sen çıktın hoca dediler. İlk tiviti “Yeniden kurtuluş savaşı başladı. #darbecilerinAllahbelasınıversin.” Şeklinde 23:35’te atmışım. Ondan sonra dakika dakika, gördüklerimi paylaştım.

Beştepe’ye buluşmak için üç arkadaş karar kılmıştık, biri gelemedi. Emniyetin orda takılıp kalmış, öteye geçememiş. Zaten orada çok büyük çatışmalar yaşanmıştı.

Ben ve diğer arkadaşım polislerin bize gösterdiği yerde beklemeye başladık. Arabalarımızı tankların geçişine engel olsun diye yolun ortasına park etmiştik.

Külliyenin Ankara Bulvarına bakan tarafında bekliyorduk. Etimesgut’tan tanklar gelirse bu yoldan gelecekti.

Bodrum’dan arkadaşım aradı, şehrin meydanına gelmiş, kimse yok dedi. Bekle, gelirler dedim. Bir saat sonra meydanın dolduğunu söyledi. O, Bodrum’un ilki olmuştu.

Külliyenin helipkopterle kurşunlandığını, yerdeki polislerin uçaksavar mermilerine karşı tabanca kullandıklarını gördük. Bir ara çok büyük patlama oldu, polisler patlamanın az önce külliyeyi bombalayan helikopterden geldiğini söylediler. Helikopter nereye düştü bilmiyoruz ama imha edilmişti.

Sonra Meclisin, MİT’in, Emniyetin bombalandığını duyuyor, haberini alıyorduk. Bir ara Gölbaşı’ndaki özel harekâtın bombalandığını ve 45 (sayılar net değildi) polisin şehit olduğunu öğrendik, kahrolduk.

İnsanlar araçlarındaki radyolardan gelişmeleri takip ediyordu. Her yerde çatışmalar vardı Cumhurbaşkanımız canlı yayına bağlanmış, milletimizi sokağa davet ediyordu. Cumhurbaşkanımızın sesini duyunca çok rahatladım. Onun İstanbul’a sağ salim vardığını öğrendiğimizde adeta bayram ettik. Millet başkomutanıyla birlikte hainlere karşı, topa, tüfeğe, tanka, helikoptere ve savaş uçaklarına karşı çıplak elle ve ay yıldız bayrakla direniyordu.

Selalar okunmaya başladı. Sabaha kadar selalar devam etti. Selalar okunmaya başladığında külliyenin etrafında toplananların sayısı Külliyenin avlusunun dörtte birini doldurmazdı. Sonra insanlar teker teker geldiler, kalabalık arttı. Çok insan geldi, televizyonlarda gördüm, millet en yakın yere gitmiş, her yerde darbecilere karşı durmuş…

Külliyenin farklı kapıları var. Her kapıya askeri araçlar ve askeri personel gönderilmiş. Jandarma kavşağında tankların Namluları Külliyeye çevrilmiş bekliyordu. Polis pazarlık yapıyordu onlarla. Başımızın üstünde vızır vızır mermiler geçiyordu. Polislerin hedef küçült, eğil talimatını önce dinliyor, sonra unutuyor, geri ayağa kalkıyorduk.

Biz tanklar gidene kadar Jandarma kavşağında bekledik. Çatışmalar sabaha kadar devam etti. Külliyenin etrafında binlerce insan vardı. Uçaklara karşı ilkel silahlarla polisimiz direniyordu. Polis araçları, sivil araçlar uçaksavar mermileri ile delik deşik edilmişti.

Külliyeden kaçan askerlerin yolunu kestik, vallahi bizi kandırdılar, biz vatan evladıyız, şimdi birliğimize gidiyoruz dediler. Bıraktık gittiler… Ancak bir ZPT’den açılan ateşle vatandaşın biri yaralandı. ZPT’nin her yeri kan oldu. Elimde tuttuğum bayrak işte o zaman kana bulandı. Üç kişi yaralanan vatandaşı alıp ambulansa götürdü. Bir vatandaş kolumdan tutup çekmese ZPT beni de ezecekti.

Sabah namazını bir Müslüman kardeşim ve oğluyla beraber çimlerin üzerinde kıldık. Onu tanımıyordum, o da beni tanımıyordu. Daha sonra abuk sabuk şeyler söyleyen bir vatandaş gördüm, tuhaf görünüyordu… Biri “Karışmayın O’na, O Sincan’ın delisi” dedi. Her türlü insan vardı, açık kadınlar, kapalı kadınlar bir aradaydı. Toplu zikir çekenlerde vardı.

Sabah namazından sonra çatışmalar şiddetlendi. Uçaklar ve helikopterler karartma uygulayarak külliyenin üzerinden geçiyordu. Uçaklar her geçişinde ses patlattı. Helikopterlere yerden ateş açıldı, birkaç defa külliyenin bahçesinden roket fırlatıldı.  Roketlerden biri gitti gitti, tam helikoptere değecek dedik, yanından geçti gitti. Cumhurbaşkanlığına uçaksavar işte bu çatışmalar sonrasında konuldu.

Gün ağarmaya başladığında bir haftanın yorgunluğu bastırmıştı. İnsanların bir kısmı arabasında uyuyordu. Gün ağardıktan sonra arabada uyumak imkânsız. Ayakta duracak halim olmadığından eve dönmeye karar verdim. İşte o zaman uçaktan bombalar atıldı. Uçağın biri önce jandarma kavşağında tam da benim tanklar gidene kadar beklediğim, benden sonra da insanların ve polislerin hat oluşturup beklediği yere bomba atmış. Sonra Millet Camisinin yanındaki yola atmış. Olayları eve gelince televizyondan defalarca izledim.

Büyükşehir belediyesinin kamyonları bütün yolları kapatmıştı. Eve dönüş yolunda bütün askeri nizamiyelerin önünde iş makinelerini, kasası kum dolu kamyonları gördüm.

Görüldüğü kadarıyla kontrol sağlanmıştı. Polisimiz kontrolü eline almıştı. Dinlenmek için eve döndüm ancak birkaç saat sonra kalktım, gidişata baktım. Külliyenin oradaki Jandarma en son teslim oldu. O hainler çok masumun kanına girmişti. Oradaki şehitlerden biri, tankları yolcu edince zafer özçekimi yaptığım arkadaşımın kuzeniydi.

Kana bulanan bayrağı eve geldiğimde fark ettim. Vatandaşa ateş eden ZPT’yi durdurmaya çalışırken elbiselerim de kan içinde kalmıştı. Bu kadar kan kaybı olan vatandaşın yaşamasına ihtimal vermedim, şehit olmuş olması muhtemel…

15 Temmuzda sokağa çıktığımda, helikopterden kurşunlar atıldığında, zırhlı araçların önünü kestiğimizde korku hissetmedim. Vatandaşlarda darbecilere karşı müthiş bir öfke vardı. Buna rağmen son derece büyük metanet, sabır ve bilinçle, darbeci askerleri yakaladıkları yerde linç edebilecekken etmediler. Kimse kışlasına dönen askere hesap sormadı, vatandaşa ateş edip öldüreni linç etmedi.

Kendi halinde insanlar, bir çağrıya kulak verip gelmiş, darbeci askerlere karşı sokağa çıktı. Allahıma hamd ediyorum, bu kutlu günde, bu cenk gününde bana da sokağa çıkmak nasip olmuş, en şiddetli çatışmalardan birinin içinde olmuştum.

Şehitlerimiz oldu, gazilerimiz oldu. Rabbim şehitlerimize gani gani rahmet eylesin. Rabbim milletime, yurduma böyle belalar bir daha göstermesin.

Şüphesiz 15 Temmuz zaferi Allah’ındır. Onun yardımı ve inayeti ile kazandık zaferi. Bunu unutmamak dileğiyle…

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #