SON EKLENENLER

AYŞE HÜR KEMALİSTLERİ KIZDIRDI

Atatürk 'ün manevi kızlarından pilot Sabiha Gökçen'in asıl adının Hatun Sebilciyan olduğu iddiası yeniden gündeme geldi.
01 Nisan 2016 13:49

Radikal gazetesi eski yazarlarından tarihçi Ayşe Hür,Atatürk'ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen'in aslında Ermeni Hatun Sebilciyan olduğunu iddia ederek  Mustafa Kemal'in Sabiha'yı (Hatun) aslında Antep'te evlat edindiğini daha sonra Bursa'dan köşke getirdiğini yazdı. İşte Hür'ün iddialarından bir bölüm:

SABİHA GÖKÇEN KİMDİR

Şimdi biraz geriye gidelim ve Sabiha Gökçen'in hayat hikâyesine bir göz atalım. 1990'larda kendisiyle bir röportaj yapan Oktay Verel'e babasının Jön Türklerden olduğu için Abdülhamit tarafından Bursa'ya sürülen Edirne Defterdarı Hafız Mustafa İzzet Bey olduğunu söylemiş, kendi anlatımına göre 22 Mart 1913'te Bursa'da dünyaya gözlerini açmıştı.

Anne babasını küçük yaşta kaybeden ve ağabeyi ile yaşayan küçük Sabiha'nın hayatı, 1925'te Mustafa Kemal'in Bursa'yı ziyareti sırasında kökünden değişmişti. Korumaları atlatıp köşkün bahçesine giren küçük Sabiha, okuma azmini öyle etkili anlatmıştı ki, Gazi kendisini evlat edinmeyi önermişti. Olayı Sabiha'nın ağzından dinleyelim:

GAZİ İLE TANIŞMASI

"Evimiz, onun misafir kaldığı cumhuriyet köşkünün hemen yan tarafıydı. Bir sabah erkenden evin kapısına çıktım. Köşke doğru baktım. Gözlerime inanamadım. Atatürk köşkün bahçesinde tek başına yürüyüş yapıyordu. O sırada 12 yaşımda ve ilkokul üçüncü sınıftaydım. İşgalde okullar kapandığı için tahsilimiz aksamıştı. İçimde müthiş bir okumak arzusu vardı. 

Ağabeyimin beni çok sevmesine ve iyi bakmasına rağmen yatılı bir okula girebilmeği aklıma koymuştum. Acaba bu arzumu gidip Atatürk'e söylesem acaba nasıl olur diye düşünüyordum. Nasıl oldu bilmiyorum. Birden kararımı verdim ve köşkün kapısına doğru yürüdüm.

Kapıda asker 'Yasak' diye durdurdu. Gazi uzaktan bize bakıyordu. 'Bırakın gelsin çocuk' dedi. Koşarak gittim ve elini öptüm. Adımı sordu. Heyecandan dilim tutulmuştu. Bir kelime bile söyleyemiyordum. 'Gel seninle şuraya oturalım' diyerek elimden tuttu ve bir kanepeye oturduk."

"O kadar mütevazı ve candandı ki sanki o, Büyük Gazi değil benimle bir okul arkadaşımmış gibi konuşuyordu. Benim durumumu sordu. Heyecanım azaldığı için bende ona bütün içimi döktüm. Okumak istediğimi söyledim. Dinliyordu. Bir şey söylemiyordu. Ne diyecek diye meraktan ölüyordum. Verdiği cevap beni pek şaşırttı.

'Seni ben yanıma alayım. Benim kızım ol ne dersin?' Hiç aklıma getirmediğim böyle bir durum karşısında ne diyebilirdim. 'Ağabeyime sorayım', dedim. 'Benim Zehra adında bir kızım daha var. Onunla beraber okula gidersiniz.' Diye ilave etti. Arkadan Başyaver Rasuhi Bey'e talimat verdi.

Ağabeyimi çağırttılar. Gazi, ağabeyimle bizzat konuştu. O da razı oldu. Birkaç gün sonra, Gazi'nin seyahatte beraberinde bulunan heyetle birlikte Balıkesir-İzmir yoluyla Ankara'ya geldik. Köşkün bahçesinde o zaman iki odalı bir okul vardı. Adı, Çankaya İlkokulu idi. Zehra, Rukiye ve diğer çocuklarla beraber orada okumağa başladım. Böylece benim için yepyeni bir hayatın kapıları açılmıştı."

SOYADINI ATATÜRK VERİYOR

Önce Çankaya İlkokulu'nda, ardından bir süre Arnavutköy Kız Koleji'nde, bir süre Üsküdar Kız Lisesi'nde okuyan Sabiha, sağlığı elvermediği için eğitimine ara vermiş, Heybeliada'da ve Viyana'da bir süre tedavi gördükten sonra Paris'e gitmiş; ancak hem memleket, hem de Paşa'nın hasretine dayanamayarak, tedavisi biter bitmez Türkiye'ye dönmüştü.1934'te Soyadı Kanunu çıkınca, Mustafa Kemal kendisine Gökçen soyadını vermişti.

HRANT DİNK'İN YAZISI
Sabiha Gökçen adının yeniden gündeme oturması Agos'un 6 Şubat 2004 tarihli nüshasında Hrant Dink imzasıyla "Sabiha-Hatun'un sırrı" başlıklı yazıyla oldu. Hrant Dink'i adım adım ölüme götüren derin kampanyanın önemli malzemelerinden olan bu yazıda 'Sabiha Gökçen'in teyzesi olduğunu iddia eden Antep asıllı Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan-Gazalyan'ın anlattığına göre Sabiha Gökçen'in aslında yetimhaneden alınmış bir Ermeni kızı olduğu ileri sürülüyordu.

Hrant Dink, aslında Hripsime'nin bu hikâyeyi kendilerine 2001 yılında anlattığını, ancak iddialar dayanaktan yoksun olduğu için o günlerde hayatta olan Sabiha Gökçen'in kırılacağını düşünerek hikâyeyi yayımlamak istemediklerini anlatıyordu. Ancak 2004 yılında Hripsime bazı fotoğraflarla yeniden gelince fikir değiştirmişlerdi.

HRİPSIME SEBİLCİYAN PANDORANIN KUTUSUNU AÇTI

21 Subat 2004 tarihli Hürriyet'te konu Ersin Kalkan'ın 'Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı' başlıklı yazısıyla tekrar gündeme gelince, Genelkurmay Başkanlığı'ndan şiddetli bir yalanlama geldi. TSK "Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, millî bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır" diyordu.

Bu yalanlama ile Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesine kadar yaşananları Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe! Girişimi'nin sözcüsü Cengiz Alğan'ın 19 Ocak 2011 tarihli Taraf'ta yayımlanan 'Hrantlar ölmez(se) vatan bölünmez' başlıklı yazısından okuyabilirsiniz. Gelin biz, şimdi Hripsime Sebilciyan'ın ve ABD, Kanada ve Lübnan'da yaşayan akrabalarının anlattıklarına biraz daha yakından bakalım.

MUSTAFA KEMAL YETİMHANEDEN ALDI

Nerses Sebilciyan ailesi Halfeti'nin Cibin Köyü sakinlerindendi. 17 Temmuz 1915'te köyün muhtarı ev ev dolaşmış ve evin büyüğüne bir evrak teslim etmişti. Evrakta ailenin 24 saat zarfında yola çıkmaları emrediliyordu. Benzer emirler diğer ailelere de gitmişti. Cibin ve Halfeti'de yaşayan Ermenilere Antep yoluyla Halep'e doğru yola çıkmaları için iki gün verilmişti.

Sebilciyan ailesi (Nerses karısı Maryam ile ikisi erkek ve ikisi kız evlatları) çaresiz yola koyulmuşlardı. İlk durak olan Antep'e vardıklarında, kafiledeki birçok ailenin de yaptığı gibi kızları 6 yaşındaki Diruhi ile 2 yaşındaki Hatun'u güvende olmaları için misyoner yetimhanesine teslim etmişlerdi. (Hripsime'ye göre Cibin'de yetimhaneye vermişlerdi ancak o tarihte Cibin'de yetimhane yoktu. Muhtemelen yanlış hatırlıyordu.) Cibin Kilisesi din görevlisi Der Nerses Baboyan'ın öncülük ettiği kafilenin bir bölümü Suriye'nin güneyine, bir bölümü de Mısır'ın Port Sait sınırına kadar gidecekti.

MUSTAFA KEMAL HATUN'U ANTEP'TEN EVLAT EDİNMİŞTİ
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İtilaf Devletleri'nin verdiği güvenceyle evlerine dönmeye cesaret eden Ermeniler arasında Sebilciyan ailesi de vardı. Aile Antep'e geldiğinde heyecanla Amerikan Yetimhanesi'ne koştu. Ancak onları kötü bir haber bekliyordu.

Hripsime'ye göre o dönemde bölgede görevli olan Mustafa Kemal, evladı olmadığından, yetimhaneyi dolaşıp kızların en sevimlisini evlat edineceğini söylemişti. Hatun'u görmüş, şirin bir kız çocuğu olduğundan parmağıyla işaret etmiş ve kucaklamıştı. İşte o gün, Hatun'la Diruhi ağlayarak ayrılmışlardı. Hatun, bu tarihten sonra Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'ın yanında kalmış, 1923'te Zübeyde Hanım'ın vefatından sonra, Zübeyde Hanım'ın Bursa'daki bir hemşerisinin yanına verilmişti. 1925'de de Mustafa Kemal Paşa'nın Bursa ziyaretinden sonra Ankara'ya götürülmüştü.

APRAHAM HATUN'LA (SABİHA) ANKARA'DA BULUŞTU
Bu yıllarda Nerses öldü ve Maryam ikinci evliliğini üç çocuklu Kara Karayan'la yaptı. Ondan da bir oğlu oldu. Bu arada kızı Diruhi, Sahak Der Gazaryan'la evlendi ve ikisi erkek ve ikisi kız 4 evladı oldu. Kızların birine Hripsime, diğerine Hatun adını verdi. Anne Maryam, hayatı boyunca küçük kızını sayıkladı ve 1947'te Halep'te öldü.

Maryam'ın kardeşi Garabed'in oğlu Apraham Garabedyan, 1955'de Hatun'un izini bulmak için Türkiye'ye geldi ve Sabiha Gökçen'le Ankara'da buluştu. İki akraba konuştular, birlikte resim çektirdiler. Sabiha Gökçen Apraham'a yüklü bir maddi yardımda bulundu ve Apraham Halep'e geri döndü.

Kaynak:kamuexpress.com

KAMU EXPRESS SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Milliyetçı
Ne kadar ırkçısınız!
SON EKLENEN HABERLER