ADRESİNİ BULMAYAN MEKTUPLAR

31 Mart 2018 Cumartesi 02:00

…Belli ki bir an önce bir şeyler söylemek, bir şeyler duymak istiyordu.

Zaten bunun için de en erken o gelmişti.

Stadın ışıkları çoktan yanmıştı ama maç bir türlü başlamıyordu.

Dakikalar biraz ilerledikten sonra birisi çıkageldi.

İşaret parmağındaki kremi ellerinin bütün ayrıntılarına dağıtmakla meşgulken beklenmedik bir soruyla karşılaştı:

Kaçta başlıyor?

Yüzüne bakılmadan cevabını aldı soru sahibi:

Dokuz!

Efendim sekiz değil miydi, diye sormak istedi, kelimeler boğazında düğümlendi, yutkundu.

Yutkundukça boğazı dağlanıyor gibi acı çekiyordu.

Merhum Abdurrahim Karakoç sanki bu ana denk gelmişti.

 “Gitmişti makama arz-ı hâl için

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim..

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını”.

 

Beklemeye devam etti…

Dokuzdan sonra geldi sırası.

Konuştu, dinledi, gitti.

Sonra bir başkası geldi telaşla…

Nefes nefese kaldığı her halinden belliydi ama sonunda yetişmişti…

Ne de olsa daha bir saat vardı ama o da ne? Sahada yine sadece yedek oyuncu vardı ki onun için de maç bitmek üzereydi hatta çıkmak için hazırlanıyordu…

Daha bir saat vardı oysa…

Ve skor, pekâlâ değişebilirdi.

Kendini tuş olmuş bir pehlivan gibi hissetti.

Hep böyle oluyordu.

Erken geldiğinde muhatap bulamıyor, geç geldiğinde de dükkân kapanmış oluyordu.

“Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

Bir baktı konağa alttan yukarı

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını”…

Öz yurdunda garip hissediyordu ve bu işte gerçekten bir gariplik vardı.

Büyükler kızlarına söylüyordu ama gelinlerin bir şey anladığı yoktu.

Dünya dönüyordu…

On altı yıl oluyordu…

Karıncalar, yuvaları üzerindeki taş biraz yerinden oynayınca tedirgin oluyor ama bir süre sonra yine rutinlerine devam ediyorlardı.

Ne de olsa onlar toprağın sahibiydi ve taşı yerinden oynatan güç bugün var yarın yoktu.

Posta kodu eksik, adressiz mektuplar yerini bulmuyor, göndericisine geri dönüyordu.

Çark dönüyor, dişlileri arasına sıkışan ne varsa ezip öğütüyordu.

Büyük hükümet binaları, kocaman adalet sarayları ve devasa şehir hastaneleri inşa ediliyor fiziksel bir dönüşüm yaşanıyordu eyvallah.

Zira zihin dönüşümünü sağlamak için daha çok çalışmak gerekiyordu.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #