BATI, YUNAN, SİYASET

04 Aralık 2025 Perşembe 07:00

Ülkelerin kendi iç dinamiklerini konuşmak niyetinde değilim. Siyasetin kıtaların genelinde ve temelden gelen anlayışı üzerine birkaç kelam etme niyetindeyim. Böyle bir niyetin oluşması da sonuçta mikro temel de kendi kanaatimce yaşam eşittir; siyaset diyebilirim. Makro siyasetin dünya ölçeğinde ki yeri hususunda geçmişten geleceğe, insanın fikri temelini oluşturan, geçmiş çağlara dair düşüncelerin yerini hala koruyor olmasıdır.

Bu ölçek dâhilinde günümüz siyasi coğrafya alanında değişen parametreler geçmişten gelen problemlerin geleceğe taşınmasından başka bir şey olmadığı gözükmekte… Batı siyaset anlayışında insanın aslında doğuştan kötü olduğunu ve bunun biçimlendirilmesi gerektiği kanısına sahip bir anlayış söz konusu. Orta Asya’nın siyaset anlayışı bunun tam tersi yönünde bir anlayışa sahip olmasa da düşünceler ve fikirler devletin genel siyaset hattını geçmişten gelen filozofların düşüncesi eşliğinde değişime uğratmıştır. Çünkü siyasetin temeline, Konfüçyüs’ün öğretileri eşlik etmiştir bir anlamda.

Hindistan ve çevresinde ise; çok tanrılı dinlerin siyasete ve devlet yönetimine olan etkisi yadsınamaz. Siyasetin çehresini kast sistemine rağmen ayakta tutmaya çalışan bir anlayış, siyasetin yapay dinler üzerindeki etkisi ve bu çok tanrılı suni nitelikli düşünceler otoriteye itaatin sağlanması noktasında ciddi katkı sağlamıştır. Ve bu da sonuçta bir yönü itibariyle kast sistemini meşrulaştırmıştır. Tanrısız bir din anlayışı bu coğrafya üzerinde büyük etkiye sahiptir.

Batının siyaset anlayışına dönecek olursak; modern devlet formuna sahip olmak ve bu anlamda aydınlanma düşüncesi adı altında ilerleme gösterdikleri yönünde ciddi bir iddiaya sahipler. Bu gerçekçi olmayan iddia ne yazık ki Orta Çağın karanlığından çıktığını iddia eden batılı zihniyet hala son gelişmeler ışığında görüldüğü üzere bunu aşma kabiliyetini gösterememiştir. Yani batı ve batılı düşünce anlayışı teolojik evreden, metafizik evreye ve buradan pozitif evreye doğru ilerleyişini kapitalizmin yamalı bohçasına kaptırmıştır.

Yunanistan…

Ortada bir siyaset varsa, bunun gerçekçi ve rasyonel zeminde argümanlarla açıklamak gerekir. Kolay öğrenmek, kolay anlaşılacağı anlamını hiçbir vakitte taşımadı. Bugün Yunanistan ve Batılı devletler bu anlamda lider ve yönetme yetkisine sahip bireyler yetiştirmekten çok uzakta. Bugün Batılı ülkelerin coğrafyası ile bütünleşmiş devletler bir savrulma içindeler. Yunanistan da bunlardan biri. Çünkü siyasetin temel paradigmasına inildiğinde devlet yönetime talip olacakların bir takım hasletlere sahip olması gerektiği yönünde nasihatler bulunmaktadır. Ancak Antik yunan anlayışından uzaklaşmaları ve bu anlamda fikri gelişimleri yetersiz bir anlayışla siyaset üretmek, tehdit dilini oluşturmaktadır. Ve bu dil sonuçları itibariyle diplomasi anlayışından tamamen uzaktır.

Kıta sahanlığı, Fır hattı sorunu, On iki ada sorunu ve Akdeniz de deniz mili sorunu Yunanistan’ın yıllardır konuştuğu sorunlar… Uluslararası hukukta; Siyonizm ve batılı devletlerin anlayışına göre hüküm vermekte ve dünya barışını sözde savunan batı çıkış kapısı aramakta. Sömürgeciliğe karşı çıkan ulusların sayısının artması ve buna bağlı korku, bunların güya yeni toprak paylaşımlarına kapı aralayacaktır. Düzmece olan yenidünya düzeni diye ortaya attıkları kavramlar teknolojiden ve teknolojik gelişmelerin ilerlemesine bağlı bir düşünce anlayışı değil; elbette.

Kara parçalarının denizler üzerinde kıta sahanlığı hakkı vardır ve bu komşu ülkelerin karşılıklı haklarıdır. Yunanistan’ın, mavi vatana olan gaspı hiçbir arenada gerçekçi ve rasyonel zemine sahip değildir. Çünkü Kıbrıs’ta aynı hikâyeyi Siyonizm’in ve Batının uşaklığında gerçekleştirme anlayışının sonu yine hüsrandır. KKTC vatan topraklarıdır. Ve vatanımızdır. Adanın tamamına sahip olma gibi Rum tarafındaki ifadelerin karşılığında şunu ifade edeyim; ada Osmanlı toprağıdır ve biz mirasçısıyız.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #