Yazarın Özgeçmişi


Diğer Yazıları

CUMHURİYET İDEOLOJİSİ VE AYDINLARI NEDEN DİNDEN RAHATSIZDIR?

06 Aralık 2014 Cumartesi 07:04

Cumhuriyet İdeolojisi ve Aydınları Neden Dinden Rahatsızdır?

Bu soru karşısında itirazların ortaya çıktığını nereden çıkarıyorsunuz sorularının söylendiğini duyuyor gibiyim, belki de sorumuzu şöyle değiştirmeliyiz: Cumhuriyet İdeolojisi ve Aydınları Dinden Gerçekten Rahatsız mıdır?

Bu soruya cevap verebilmek için cumhuriyet ideolojisinin din karşısında ortaya koyduğu politikalarla, ona uyum gösteren yahut muhalefet eden Müslüman çevrelerin içinde bulunduğu 20. Yüzyılı iyi değerlendirmek gerekmektedir.

Osmanlı gerileme döneminde devletin batışını durdurabilmek için siyasi, idari, hukuki, dini, sosyal ve kültürel açıdan birçok düzenlemelerle 20. Yüzyıla girmiştir.  Bu düzenlemelerle, Osmanlı Devletinin ortaya koyduğu batılılaşma, cumhuriyet modernleşmesini doğurmuştur. Bu modernleşmenin bir tezahürü olarak, 1919-3 Mart 1924 tarihleri arasında Milli Mücadelenin lider kadrosu panislamist ve hilafetçi bir ruhla söylemler üretmiş; bunun sonucunda dini hissiyat canlanmış, dini yayınların sayısı ve kalitesi artmış, din âlimlerinin itibarı yükselmiş, kongrelerde ve yeni kurulan mecliste kendilerine makamlar sunulmuştur. Fakat her ne olduysa 1924’ten sonra olmuş, 1950 seçimlerine kadar olan tek partili süreçte devlet; din düşmanı, dini afyon ve terakkiye engel gören sözde aydınlar yetiştirmiştir. Bu günkü süreçte de bu sözde aydınların yansımalarını daha fazla  düşmanlıkla görebilmek mümkündür.

Hilafetin ilgasıyla başlayan bu süreçte alfabe değiştirilmiş, medreseler, tekke ve zaviyeler kapatılmış, birçok âlim mahkeme, göz hapsi ve idamlarla dolu sıkıntılı günler yaşamıştır. Dini eğitim durdurulmuş, Ayasofya müzeye çevrilmiş, “Türkçe Kuran”, “Türkçe İbadet”, ”Türk Dini” gibi projelerle milletin dini hassasiyeti ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Cumhuriyet ideolojisinin dinle mücadele ettiği verdiğimiz örneklerde açıkça gözükmektedir. Bu örnekler belgelerle artırılabilir, fakat bunun için bir köşe yazısı değil makale kaleme almak gerekir. Biz bu yazımızda asıl şu soruyu cevaplandırmak istiyoruz. 1924’e kadar din üzerinden siyaset yapan, hilafeti milletin kurtuluşunun anahtarı olarak gösterenler, 1924’den sonra neden din karşıtlığına bürünmüşlerdir. Buna şahsımca birkaç maddeyle cevap vermek mümkündür:

1-Yeni bir devlet kurulmuş olmasına rağmen millette hala dini hassasiyet ve hilafetten kaynaklanan Osmanlıya karşı bir özlem ve sadakat duygusu bulunmaktadır.  Cumhuriyet ideolojisi bunu yeni rejimin bekası açısından tehlike olarak görmüş, ortaya koyduğu baskılar ve dinsizlik telakkileriyle bu tehlikeyi bertaraf etmek istemiştir.

2-I. Dünya savaşından sonra dünyada hâkim olan güçler, Türkiye Cumhuriyetini kontrol etmek; devletin içerisindeki bazı güçler de batılı dostlarına daha şirin gözükmek için, Türk Milletiyle batılılar arasında kalan tek problemi ortadan kaldırmanın mücadelesini vermişlerdir. Tabiî ki bu problem İslam’dır.

3-Ülkemizde yaşayan diğer din mensupları ve ateistler kendi inançlarının yayılabileceği bir alan oluşturabilmek için önlerindeki en büyük engel olarak gördükleri İslam’la mücadelede devletin desteklediği büyük bir fırsat yakalamışlar ve bunu da değerlendirmişlerdir.

Cumhuriyet ideolojisi altta yatan bu nedenlerden dolayı adına irtica diyerek İslam’a karşı savaş ilan etmiştir. Savaşa inkılâplarla başlamış halkevleriyle devam etmiştir. Halkevlerine herkesin gitmediğini fark eden yöneticiler 1950’ye kadar camileri modern halkevleri, diyaneti ise sözcüleri yaparak istediklerini burada söyletmişlerdir.

Camiler, “Türk Yılmaz”, “30. Yıl Kutlu Olsun”, “Varol İnönü”, “Para Biriktir” mahyalarıyla; hutbeler, halifeliğin ilgası, şapka inkılâbı, batının mükemmelliği, enflasyon gibi konularla siyasete alet edilmiştir.

Bir asırlık yapılan bu çalışmaların sonucunda; dün meclis kürsüsünde vatandaşının %90’ından fazlasının Müslüman olduğu bir ülkede devletin dinini Hıristiyanlık olarak değiştirilmesini teklif eden, İslam’ı çorap kokusuyla özdeşleştiren, İslam’a kutsallık atfetmeyi, zencilerin taşa, toprağa tapmasına benzeten, Peygamber Efendimize karşı “Mekkeli Yobaz” diye hakaret eden, Kemalizm’i bir din olarak benimsetme çabasında olan  vekil ve aydınlardan oluşan; bu gün de İslam kültürünün Türk Milletinin öz kültürü olmadığını iddia eden, başörtüsünün Sümerli fahişelerden geldiğini söyleyen, hacca gitmeyi Araplara para kaptırma olarak değerlendiren, İslam’la ilgili herhangi bir mesele olduğunda taassubi bir şekilde itiraz etmesi gerektiğine inanan vekil ve aydınlardan oluşan bir grup oluşmuştur.

Ülkemizde sol kesim olarak tanımlanan bu grubun 21. Yüzyılın Türkiye’sinde artık dinle ilgili bu düşmanca tavrından vazgeçmesi gerekmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde inançlara karşı yapılan baskılar insanları inançlarından vazgeçirmemiştir. Ülkemizde de, medreselerinin kapısına kilit vurulmasına, âlimlerin asılmasına rağmen, muhafazakâr insanlar resmi diyanetin karşısında farklı bir diyanet kurarak, evlerini medreseye dönüştürmüş, ortaya koyduğu sohbet halkalarıyla küllenmiş dini duyguları tekrar alevlendirmişlerdir.

Sonuç olarak sol kesim artık bundan ders almalıdır. İnançların önünü yasaklarla engelleyemeyeceklerini, insanların düşünce ve davranışlarına sınır getiremeyeceklerini, insanların inançlarına göre yaşamalarının demokrasinin bir gereği olduğunu fark etmeleri gerekmektedir. 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #