Yeni Seçim Eski Yanlışlar
YSK, kararının gerekçesini de açıkladı.
Kimi yedi üyenin iptal gerekçelerini yüceltiyor.
Kimi karşı oy veren dört üyenin ret kararını onaylıyor.
Benim inandığım doğru bir yana kimi dinlesem doğru konuşuyor gibi.
Galiba siyaset böyle bir şey.
“Matematik sayılarla oyun oynamaktır” denir.
Bu durumda siyaset de kelimelerle oyun oynamak oluyor.
Kelimeleri kim daha iyi kullanırsa, o daha inandırıcı oluyor.
Seçimler öncesinde Turgay Güler, hemşerimiz Ekrem İmamoğlu'yla bir televizyon programı yaptı.
Programın ilerleyen dakikalarında Turgay Güler'in tavrı yüzünden İmamoğlu'na oy verecek hale geldim.
Güler için son derece kötü bir programdı.
İmamoğlu o program sonrası fazladan bir iki puanı daha hanesine yazdırmıştır diye düşündüm.
23 Haziran seçimleri öncesinde de benzer yanlışlar yapılıyor ve Binali Yıldırım'ın işi zora sokuluyor.
Zamanında malum medya tarafından Recep Tayyip Erdoğan'a yapılanlar şimdi iktidara yakın medya tarafından İmamoğlu'na yapılıyor.
Bunların rüzgâr tersine döndüğünde alacakları tavrı şiddetle merak ediyorum.
Muhalif medya da farklı değil ve onların da ciddi bir üslup ve inandırıcılık sorunu var.
Nasıl ki Takvim’de her gün emekliye zam haberi okuyorsak, Sözcü’de de her gün iktidarın ülkeyi sattığı, vatanın elden gittiği haberi yapılıyor.
Basın ya da basın mensuplarının yaptığı yanlışların yanında iktidarı temsil edenlerin yaptıkları da var.
Tevfik Göksu’nun konuşması mesela. Hazırlıksız, metinsiz ve anlık konuşmaların ne kadar risk taşıdığını bir kere daha gördük.
Evet, hakaret yok ama cümle ya da kelime eksiklerinden dolayı yanlış anlamaya ve linç kültürü hayranlarına malzeme olmaya aday bir konuşma.
Daha birkaç hafta önce merhum Kadir Mısıroğlu üzerinden Trabzon insanına ağza alınmayacak ifadeler kullanan bir vekilin sözlerini ağzına tıkayamayanlar Sayın Göksu’nun konuşmasından hakaret çıkarma, oy devşirme derdine düştüler.
Her şeye rağmen Ak Parti seçmeni partisi adına siyaset yapanlardan 'biz nerde yanlış yaptık' sorusunu sormalarını, silkelenerek, kendilerine gelmelerini bekliyor.
Halkın tercihiyle güç sahibi olanlar, bu gücün ebediyen kendilerinde kalacağına inanıyor.
Bu inanç ve özgüven -aslında kibir- seçmenden kopuk bir yönetici zümre oluşmasına neden oluyor.
Bu durum bürokrasi için de siyaset için de geçerli.
Bu, beraberinde telafisi mümkün olmayan sona/sonuçlara neden olacak, biline…
Ben demiyorum, geçmişte yaşanan tecrübeler diyor.