7 yıl önce bu Kıbrıs Adasıyla ilgili bir kitap yazdım. Ancak çok tepki çeker diye baskısını erteledim. 5 yıl (2008-2013) yaşadığım bu güzel ülke için birkaç olumlu paylaşım yapmakla yetineceğim. Olumsuz halleri ya başka bir yazıda dile getiririm ya da başka biri yazsın derim. Moral bozucu, tatsız o kadar çok husus var ki… Bunlar sadece aramızdaki “duvarı” yükseltmeye, ipleri germeye hizmet eder… Kıbrıs’ın kuzeyinde 300 bin kadar insan yaşıyor. Bunların 120 bin kadarı 450 yıl önce buraya yerleşen Türkler. Ülkenin eski sakinleri arasında yüzde 10-20’lik bir dilim var ki akıl almaz seviyede Türkiye karşıtı. Bunların söylemlerini dinlediğinizde aşırı stres yüklenirsiniz. Bir tanesini ileteyim: “Ada’nın kuzeyinde bulunan TC ordusu toprak kullanım bedeli ödemek zorunda. Biz bu askerlerden kira istiyoruz…” Bu fikri savunanlar “TC defol” söylemini de çok sık kullanıyor. 2008’de KKTC’ye gittiğimde ilk yıl çok dışlanmışlık, eleştiri, karalama içinde kaldım. Sadece öğretmenlik yapmak için oradaydım. Başkaca gizli bir amacım yok idi. Ama buna inanan pek yoktu. Bir gün bir eğitimci bana şunu diyebildi: “Siz buraya kültür emperyalizmi için geldiniz.” Ben de dedim ki: “Sizden bir farkım yok. Aynı değerlere inanıyoruz. Bizim dilimiz, töremiz, ideallerimiz aynı. Neyin emperyalizmini yapayım ki?” KKTC’nin iklimi 11 ay çok yumuşaktır. Bundan ötürü insanları da uysal, çatışmacı olmayan, sıcakkanlı, kolay iletişim kurulabilen yapıdadır. Köylerde yaşayan insanların giyimleri, yemekleri, adetleri, konuşmaları İç Anadolu yöresine çok benzerlik gösterir. Siyasetçi değilim. Stratejik analizler yapacak kadar da bilgim de yok. Kıbrıs’ın Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Kibarca ifade edeyim: Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın üslubu, analizleri, teorileri doğru iz üzerinde gitmiyor. KKTC’nin dünyada geçerli parası, pasaportu, kimliği ne yazık ki hala yok. Bu konuda suçun tümü Türkiye’de değil. Hak, hukuk, adalet, demokrasi, paylaşım, dürüstlük nedir bilmeyen, Ortodoks Kilisesinin güdümünden çıkamamış, ırkçı Rumların suçu daha büyüktür. Kıbrıs’ın okullarının bir çoğunu gördüm. Bunların donanımı son derece iyidir. Türkiye Devleti bu konuda oldukça cömert davranarak bolca araç-gereç yollamıştır. Kıbrıs’a 1974’ten 90’lı yıllardan sonra Türkiye’den göç edenlerin oluşturduğu sosyal, kültürel sorunlar da epey can sıkıcıdır. Ada’da adeta Doğu-Batı Almanya gibi görünmez bir duvar oluşmuştur. Bunu başka tarafa çekmeyiniz. Bir benzetme yaptım. Son 50 yılda buraya gelenlerin uyum noktasında pek akılcı işler yaptığını da göremedim. Kıbrıs’a gitmek çok zor değildir. Abartıldığı gibi pahalı bir ülke de değildi. Bazı ürünler buradan daha ucuzdu.Benim zamanımda böyleydi, şimdi oraya görev için gidenler Kıbrıs'ın çok pahalı olduğundan şikayet ediyorlar. Nüfus kağıdı ya da pasaport ile Ada’ya turist olarak gidebilirsiniz. Özellikle Nisan, Mayıs, Haziran, Eylül, Ekim ayları çok huzur verici bir iklim sunar. Kumarın, bahislerin bu güzel ülkede adım başı yer almasının nice aile dramlarına yol açtığını da gözledim. Mahalle aralarında bile köpek yarışı, at yarışı üzerine bahislerin oynatıldığı ofisler var. Bilgi seviyesi az nice insan ömrünü buralarda tüketiyor. Dünyada en çok kumar oynatılan yer sanırım burada. Küçük paralarla oynanan bahisler nice toplumsal çürümelere pencere açıyor. Ada ile ilgili medyayı sıklıkla takip ederim. Nazım Beratlı ve Metin Münir’in mükemmel kalemi vardır. En sıkıcı konuyu bile sade örneklemelerle anlatırlar. Hele Nazım Beratlı olağanüstü hoş sohbet bir insandır. Hasıl-ı kelam Kıbrıs inci gibi bir vatandır. Değeri ölçülemez.