ABDURRAHMAN ÖRNEK ornekabdurrahman@gmail.com

ÖLEN İNSANLAR MI SAYILAR MI?

06 Mayıs 2020 Çarşamba 22:58

İnsan; ölüm kendisine dokunmadan kendi uzağında kalsın ister. Ölen insan, onun için bir eşyanın kaybolması, bir yaprağın dalından düşmesi gibi bir şey. Ölümsüzlük ilacının bulunması, ömrünün uzatılması için var olmak adına evreni yok etme savaşı vermektedir. Bugünlerde  ekranlarda yedisinden yetmişine herkes  vaka sayısına ve ölen insan sayısına kilitlenmiş durumda. Hem de milyonlarcasına. Sayılar insanın tüm değerlerinin önüne geçti. Eğer ölen ve hasta olan insan sayısı günlük verilerde çok çıkarsa, herkes sıranın kendisine geleceğini, eğer vaka sayısı ve ölen sayısı az çıkarsa biraz daha mutlu olduğuna şahit oluyoruz. Yani o meşhur söz “bir insan ölürse trajedi milyonlarca insan ölürse istatistik olur” tespiti ile karşı karşıyayız. Kötü olan, hiç kimse ölen insanın hayatını sorgulamıyor, yaşlı mıydı, genç miydi geride çocukları kaldı mı, ölen gencin annesi babası var mıydı, fakir miydi, zengin miydi, kimdi acaba? Söyleyecek bir sözü var mıydı, emaneti var mıydı,  borcu var mıydı, eşi ne haldedir diye? Ölen insanlara son bir saygı olsun diye omuzlarda taşınan yakınlarının bedenlerini bile taşıyamaz oldu insanlar. Oğullar babalarını, babalar eşlerini, eşler çocuklarını mezara koyamaz oldu. Cenazelerin kalabalıklığı bir yana, sadece uzaktan resmi görevlilerin toprağa verme anını seyrediyoruz. Tam da burada insanın dizlerinin üstüne çöktüğü bugünlerde belki de insan yeniden şunu düşlemektedir. Yaşamın daha basit medeniyetin daha ilkel olduğu primitif dönemlerde insanlar daha güçlü ve daha özgürdü(Ali Şeriati) öyle der. Her şeyin insanın hizmetine sunulduğu bu noktada  insan basit yaşamdan medeniyetin, modernizmin, teknolojinin zirve yaptığı bu dönemde, özgür insan oluşturulmaya çalışırken bu yoğun yaşam insanı, tamamen özgürlüğünü yitiren bir varlığa dönüştürdü. Sa­vaşların ve terbiye yöntemlerinin sunduğu ölüm biçimlerine bir yenisi daha eklendi. COVİD-,19 sürekli pompalanan virüs mutasyonu ve bundan sonra  virüslerle sürekli karşılaşacağımıza dair yeni terbiye metotları ile karşı karşıyayız. Batının teknolojik aklı ve yaşam biçiminin üstünlüğü, silahların üstün öldürme gücüne dönüşmesidir(Bauman) öyle der. Değerler sisteminin en önemli varlığı olan insan, bugünlerde, yeniden bir muhasebenin içinde. Kazanan mı yoksa kaybeden mi endişesi ile sorumlu olduğu bu kainatta yaşanan bu olağanüstü durumu doğaya mı yoksa ilahi takdire mi bağlama arasında kendine yer bulmaya çalışıyor. İnsan hiç ölmemek için çabalarken bakıyorsunuz kendi kendini öldürmüş. Ölümün sevilen biri­nin kaybıyla gerçekleştiğini söylemekten ziyade ben ölmemek için ne yaparım derdinde. Nefes alan, yemek yiyen, ko­şan, oynayan, yürüyen biri aniden hareketsiz kalıyor ve uzun bir zaman sonra da bellekten siliniyordu. İnsanlık için yutturulan bu dijital çağ insanın sonunun geldiğinin de  habercisi aynı zamanda.. Bu yeni dünya düzeninde insanı manadan yoksun, saçma bir hayata hazırlama çabası görülmektedir. İnsan toplumla birlikteyken bir işe yaramaktadır. Oysa bugün yaşadığımız ve alıştırılmaya çalıştığımız bu izolasyon, insanı bir hiç yapmaya doğru sürüklemektedir. Modern insanın yaşam için anlam aradığı yer bu dünyanın kendisidir. Haşa Allah’ın hakimiyet alanına giren ve  Allah'ı merkezinden çıkaran insan maalesef anlamsızlaştı ve hedefsiz hale geldi hatta sonunu hazırladı diyebiliriz. İnsanı panik havasına bağlı tutarak en yakınları ile temas kurma duygusunu iç çatışma haline getirmektedir. Bundan sonra kalıplaşmış tutarsız, korkak ve denetlenebilir bir hayatın tebaası olarak bırakılmak istenmektedir insan. Daha önceleri hayvanlar özellikle de fareler denenecek her şeyin kobayı durumundaydı. Şimdi ise insan için bütün toplu yerler intihar. Burada bizi ilgilendiren en önemli mekan, Allah'ın evi (Kabe). Belki de tarihte ilk defa boş ve yalnız kaldı. Camiler hiç bu kadar boş kalmadı. Ramazanda iftarlar hiçbir zaman böyle davetsiz ve yardımsız geçmedi. Dijital çağın virüs dalgası, bireyi hastalığın çarpıttığı yalnızlığa, sosyal sefalete, aşırı karamsarlığa , hayal kırıklığına, umutsuzluk ve yabancılaşmaya itmiştir. Bu algı dayatması insanı bir girdabın  içine itmiştir. Bu yüzden sonucu ölüm olan bu illetle ilgili mantıklı bir yorumlama yapılmamaktadır. Hastalıklı hale gelen insan kendisine dayatılan hiçbir şeye tepki vermemeye başlamıştır. Duyarsız sosyal düzenin içinde  yapayalnızdır. Bundan sonra nitelikli insan yoktur, ayarlanmış ve  kontrol edilebilir insan olacaktır. İnsanın kendi kendine ve başkasına yeterliliği dayatılan bu tür çıkmazlarla kilitlenmiş durumdadır. Modern yaşam, iyi yaşam adı altında sürekli ölüm pompalamaktadır. Belki bedenen ölmeyen insan ne kadar yaşarsa yaşasın ruhen öldürülmüştür.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #