İstanbul sözleşmesi.
Bilen de bilmeyen de tartışıyor.
Yetmiş beş maddeden oluşan sözleşmenin İstanbul boğazıyla ilgili olduğunu söyleyen bile var.
Merak ettim, okumak istedim ama alt maddeleriyle oldukça uzun bir metin.
Yasal yükümlülüklerle ilgili teknik açıklamalar da işin içerisine girdiğinde oldukça sıkıcı hale geliyor.
Sözleşmenin kabul edebileceğim ve etmeyeceğim yönleri var.
Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını bir türlü kabullenemiyorum.
Ne demek toplumsal cinsiyet?
Ne demek toplumsal cinsiyet eşitliği?
Ne demek cinsel yönelim?
Cinsiyet cinsiyettir bunun toplumsalı bireyseli olmaz.
Kast edilen kadın ve erkeğin eşit olduğu ya da eşit haklara sahip olduğuysa bunu kabul edemem.
Kadın ve erkek beden olarak eşit değildir, ruh olarak eşit değildir, yapı olarak eşit değildir.
Kadın ve erkek birbirini tamamlayan bütünün parçaları gibidir ve bu parçaların fıtraten farklı özellikleri vardır.
Her iki cinsiyetin de kendi içinde farklı ve devredilemez rolleri vardır.
Bu noktada İstanbul sözleşmesinde vurgu yapılan cinsel yönelim kavramı da son derece sakıncalı, yersiz ve tehlikelidir.
Bu akıldaneler, kadın ya da erkek olmanın yaratılıştan dayatılan bir rol olamayacağını, kişinin kendi cinsi tercihini yapabileceğini savunuyor.
İktidarı destekleyen yazar ve düşünürler de bu kavramdan hareketle sözleşmenin cinsiyeti ortadan kaldırdığını ve ailenin temelini derinden sarstığını/sarsacağını iddia ediyor haklı olarak.
Toplumumuzda İslam’dan önce de sonra da aile en önemli, değerli ve mahrem kurumlardan biridir.
Bütün saldırılara ve dış etkilere rağmen sağlıklı toplumsal yapımızı korumanın en önemli etkeni de budur.
Bu yönüyle dert sahibi insanların aileye yönelik saldırılara tepki vermeleri, sözleri, görüşleri, haykırışları karşılık bulmayınca seslerini yükseltmeleri gayet normal; kontrollerini kaybetmeleri ise anormaldir.
Ben de konuya İslami bakış açısıyla yaklaşanlardanım .
Ancak toptan kabul ve toptan ret uçlarında olmadım.
Bir incelensin, bakılsın zararı faydasından fazlaysa çöpe atılsın.
Bana göre Türkiye’nin böyle bir sözleşmeye ihtiyacı yok.
Toplumun büyük bir kesiminin dini inancı olan İslam sözleşmesine imza atıldığında, bu inancın şekillendirdiği geleneklerle barışık bir toplumsal yapı kurulduğunda Avrupa’nın ya da çarpık birtakım zihniyetlerin sözleşmelerine gerek kalmayacaktır.
İstanbul sözleşmesine gelinceye kadar eğitimde, sanatta, sporda, kültürde düzeltmemiz gereken o kadar çok iş var ki!