Pozitivist Bir Dini Grubun Modern Bir Kült Örgüte Dönüşme Süreci
17-25 Aralık 2013’le siyasal gündemimize giren FETÖ Terör Örgütü, 15 Temmuz 2016’da Küresel Aklın operasyonel aracırolü ile milletin hafızasına kaydedilmiştir. Dini yapı olarak çıktığı yolda modern bir kült örgüt olarak kullanım ömrünü tamamlayarak, bağrından çıktığı, güç devşirdiği, kurtarıcılığına soyunduğu milletine ihanet ederek, silah sıkarak, küresel aklın taşeronu olarak etiketlenerek tarihteki yerini bütün negatif tanımlamaları ile birlikte almıştır. 17-25 Aralık 2013 öncesinde Devletin FETÖ Terör Örgütü ile ilgili kararlılığını netleştiren birkaç kritik kırılma vardır. Mavi Marmara hadisesinde ‘otoriteden izin alınmalıydı.’ açıklaması psikolojik yol ayrımı idi. Bir istihbarat birimi olan ve Genelkurmaya bağlı GES olarak bilinen Elektronik Sistemler Komutanlığı’ndan Amerikalı subayların ayrılmaya zorlanması ve akabinde GES’in MİT’e bağlanması sürecinde Cemaat ile Devlet arasında yaşanan tartışmalarhala bir dini yapı olarak görülen FETÖ’nün gizli bir ajandasının olduğunu gösterdi. Bir dini yapı istihbarata niye bu kadar önem verir ki… Nihayetinde Dersaneler olayında, açık savaş… 28 Şubat sürecinde ‘bütün okullarımızı devletimizin emrine vermeye hazırız.’ diyen Cemaate ne olmuştu da tüm okulları değil yalnızca dersaneleri için, üstelik stratejik ortaklık içinde olduğu AK parti İktidarına açıktan savaş açabilmişti. Bu savaşın ilk öncü muharebesi ise MİT Müsteşarı üzerinden yapıldı. Bu muharebeyi kaybeden artık bir cemaatten terör örgütüne doğru mutasyon geçiren FETÖ, güvenlik bürokrasisi ile yargı üzerindeki gücünü kullanarak doğrudan Cumhurbaşkanını hedef alan bir operasyona kalkıştı. Ancak Devlet refleksine yenildiler. 17-25 Aralık 2013 tarihi gelenekten beslenen pozitivist bir dini grubun modern bir kült örgüte, modern kült örgütün ise küresel aklın operasyonel aracı olarak Terör Örgütüne dönüşümü dair mutasyon sürecinin nihayetlendiği tarihtir. Ancak bu yazımda FETÖ Terör Örgütü üzerinden bir analiz yapmayacağım. Analizim 17-25 Aralık ile başlayıp 15 Temmuz Gecesine kadar uzanan 2.5 yıllık zaman zarfındaki devlet refleksleri üzerine olacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet…’ olarak yaptığı açıklama aslında Devlet refleksinin çerçevesini çizmektedir. Devlet, altı ibadet dediği FETÖ Terör Örgütünün meşruiyet kaynağını ve gerçek yüzünü maskeleyen alt yapısınamudahelede bulunmayarak ‘siz ibadetinizle meşgul olun, gençlik faaliyeti yürütün, öğrenci evleri açın, ancak üst yapının hain emelleri de farkedin.’ Demekte idi. Ama farkedemediler. FETÖ Terör Örgütünün ara kademesini oluşturan ticaret ve siyaset ile uğraşan kesimlerine de devlet mudahele etmedi. Sendika kurmasına, partileşmesine, ticari faaliyetlerine musade etti. Hatırlayın ‘Kurun partinizi çıkın karşıma’ meydan okumasını… Ancak Terör Örgütünün orta kademesini, belkemiğini oluşturan bu bölümü de üstte yeralan ihanet yapısı ile arasına mesafe koyamadı. Hatırlayalım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı 2014 yılında 28 Şubat gibi anlamlı bir günde doğrudan tehdit etme cüretkarlığında bulunan TUSKON Başkanı Rıza Meral hakkında 15 Temmuzdan sonra ancak 18 Ağustos 2016’da tutuklama kararı çıkarılmıştır. Bu bile Devletin süreci legal çizgide tutma gayretini ve operasyon yapma hususunda isteksizliğini göstermektedir. Üstü ihanet olarak tanımlanmış yönetici ve operasyonelkadrolarla(bu kadroların çoğu uluslararası istihbarat merkezleri ile irtibatlı kadrolardır.) ilgili olarak Modern Batılı Devletlerde göremeyeceğimiz ancak Türk Devlet Geleneğinin kodlarında saklı olan bir ilkenin hakim olduğunu görüyoruz. Üst yapı hain olarak etiketlenmişti ve bizim devlet geleneğimizde hainin cezası ‘sürgün’ dür. Üst yapıya da Devlet yine Cumhurbaşkanının şahsında adeta haykırıyordu: ‘Diz çökmeyeceğiz, ülkemizi de daha fazla istikrarsızlaştırmanıza izin vermeyeceğiz, defolun, sahibinizin yanına gidin.’ Buna rağmen 15 Temmuzu yaşadık. 15 Temmuz darbe- ihanet gecesi… Analizimiz devam edecek…