Demokrasi tarihimizin 1950 seçimleri ile birlikte en önemli seçimini 1 Kasımda yaptık. Rabbim hayırlı kılsın. Seçim sonuçlarının Osmanlı Bakiyesi coğrafyalarda yansıması ile İmparatoriçe, Kraliçe ve siyonizmin kontrolündeki coğrafyalarda yansıması farklı idi. Yalnızca Kosova sokaklarındaki seçim gecesi kutlamaları,tek başına 1 Kasım seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu anlamamız için yeterlidir.
Seçimbir sonuç olmak birlikte ‘Haydi Bismillah!’seçimsloganında da ifadesini bulduğu üzere bir başlangıç. Her başlangıç belirsizliği,belli riskleri bünyesinde barındır. Bu belirsizliklerden, risklerden en önemlisi siyasal kadroların beraber çalışacağı bürokratik kadroları belirlerken yapacağı olası hatalar.
‘Emanetleri ehline veriniz ve adaletle hükmediniz.’Emr-i İlahisinde zikredildiği üzere, Bürokratik kadroların seçilme sürecinde elimizde iki kriter mevcut;emanet bilinci ve ehliyet… Her bir kriter diğerine feda edilemeyecek kadar önemli...
Her iki kriteride maksimize edecek bir seçenek var ise sorun yok. Ancak bir kriterin diğerine tercihi durumu… İşte problem bu…Tercihimiz ya kifayetsiz muhterisler üretecek, ya da PR çalışması ile üretilmiş becerimezatçısı hainler…
Görüldüğü gibi ehliyet-emniyet fay hattında oluşabilecek gerilim, ölümcül hata üretme potansiyeline sahip…
Kritik soru, var olan iki kriterden ehliyet-emniyet fay hattında optimum noktası var mıdır? Bu optimum nokta nasıl yakalanabilir?
Böyle büyük bir seçim başarısının sahibi siyaset kurumunun, beraber çalışacağı bürokratik kadroların seçiminde tam bir serbestiyet içinde hareket etmesi asıldır. Ancak bu serbestiyet içinde ehliyet-emniyet kriterlerinin her ikisini de maksimize edecek kararların oluşumunda,verilerin hangi kaynaktan ve nasıl temin edileceği hususu önemlidir.
Siyasal kadrolara şu veya bu şekilde eklemlenmiş eş, dost, akrabagibi kişiselleştirilmiş verilerle bu kararların alınması durumunda, ehliyet-emniyet fay hattını optimize edecek kararlarınisabetlialınabilme ihtimali düşecektir. Bu yanlış kararların bedelini ise yalnızca siyaset kurumu değil ülkemiz ve bu aziz ülkeye ümidini bağlamış Osmanlı Bakiyesi Coğrafyalar ödeyecektir. Bu nedenle vebal büyüktür, sonuçları hayatidir. Peki ne yapmalı?...
Siyaset kurumunun karar alma süreçlerinde kişisel kanaatleri minimize ederek meseleye kurumsal bakabilmesi ve karar alma süreçlerinde kurumsal veri kaynaklarına itibar etmesi hata ihtimalini en aza indirecektir. ‘Ey Muhammed, işlerinde Onlar ile istişare et.’Emri-ikazı çerçevesinde hareket, karar alma süreçlerinin tabanını genişletirken, kararların yaratacağı muhtemel negatif sonuçlara ait mesuliyet bilincini ve tahammül kapasitesini arttıracaktır. Aynı zamanda bürokratik kadroların seçiminde kişisel faktörleri azaltacak, kurumsallığı üretecektir.Ve en önemlisi Emr-i İlahi’ye uygun bir davranış sergilenmiş olacaktır.
Bir öneri; Hemen hemen bütün şehirlerde kurulmuş bulunan, Memur-Sen’in de aktif paydaşı olduğu Sivil Toplum Kuruluşları Platformları, şehrin siyasi dokusunu oluşturan kurumlarla birlikte ortak bir çatı yapı olarakbir öncü uygulamaya laboratuar görevi ifa edebilir. Şehir ile ilgili alınacak kararlarda şehrin Sivil Toplum Temsilcileri ile etkili bir iletişim ve istişare mekanizmasının kurulabilir. Sektörel kararlarda da aynı şekilde o sektörde faaliyet gösteren ve rüşdünüisbat etmiş Sivil Toplum Kuruluşları ile aynı mekanizma çalıştırılabilir. Örneğin gençlik ile ilgili bir karar alınması gerektiğinde gençlik faaliyeti yürüten dernek, vakıf, sendikalar ile ilgili kamu kurumları bir platform oluşturabilir. Bu platform, bir mekanizma dahilinde daimi bir sekreteryaya da kavuşturulabilir. Ayrıca bu şekilde kurumsallaşan yapılar, geniş tabanlı öz-denetim aracı olaraktadeğerlendirilebilecektir.
Özet olarak;
1. Bütün kararlarımızda ehliyet-emniyet fay hattının gerilim alanları dikkate alınmalıdır. Optimum noktayı yakalamak zorundayız. Bunun içinde kurumsal davranmak zorundayız.
2. Alınan her kararınbir VEBAL olduğu şuurunda hareket edilmelidir.
3. Alınan her karar katılımcı bir anlayışla kurumsal istişare mekanizmaları ile birlikte alınmalıdır.
Ve nihayetinde;
‘Bize ne oluyorki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolu O gösterir.’ İbrahim Süresi, 11.Ayet.