Nisanda önümüze gelecek Anayasa değişikliği paketi ile ilgili söylenebilecek ilk şey, 2007 Anayasa değişikliklerinin devamı bir düzenleme olduğudur. Hatırlarsınız 2007 Anayasa değişikliği, gündeme Kanadoğlu’nun icat ettiği 367 Hukuk Garabetinden sonra gelmişti.. Krizi meclis yönetemeyince Millet 15 Temmuzdaki gibi insiyatif alarak Cumhurbaşkanı seçme yetkisini uhdesine alarak krizi çözmüştü. 2007 Anayasa Değişikliği ile halk tarafından seçilen, halkın siyasal desteğine sahibgüç kazanmış bir Cumhurbaşkanı modelinin, parlamenter sisteminin sembolik temsil düzeyi ile yetkileri sınırlı Cumhurbaşkanı modeli ile uyumlu olamayacağı o günlerde de tartışılmıştı. Zaten 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanına verdiği yetkiler normal bir parlamenter sistemin cumhurbaşkanırolünün zaten ötesinde idi. Birde buna halk tarafından seçilmenin verdiği siyasal ve psikolojik güçte eklenince 2007 Değişikliklerinin Cumhurbaşkanının yetkileri bağlamında bir Anayasa değişiklikleri sürecini başlatacağı belli idi. Bu nedenle 2017 Nisan Referandumu, 2007 yılında başlayan sürecin devamıdır diyebiliriz.
Nisanda oylayacağımız paketin en önemli sonucu ülkenin hükümetsiz kalma ihtimalini ortadan kaldırmasıdır. Ama bu paketin kabulü halinde bize kazandıracağı bir şey daha var ki en az hükümetsiz kalma ihtimalinin ortadan kaldırılması kadar önemli… Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki anlayış farklılığının bir çatışmaya dönüşme potansiyeli…
Tarihimizde en belirgin örneğini Çandarlı Halil Paşa ile Fatih arasındaki çatışmada görmüştük. Bu çatışmayı Fatih ancak İstanbul’u fethettikten sonra elde ettiği karizmatik güçle çözebilmişti. Ardından devşirme sistemine işlerlik kazandırılmıştı. Buna benzerçatışmaları tarihimiz boyunca değişik boyutları ile hep yaşadık.
Turgut Özal, Cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel Başbakanlığı dönemi ve hemen ardından Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanı, Tansu Çiller’in Başbakanlığı dönemleri, hep çatışmalarla geçmiş, çoğu zaman ülkemiz için yurtdışında önemli temsil sorunları üretmiştir. Sonuç;1994 tarihimizin en ağır ekonomik krizlerinden birisi…
Necmettin Erbakan Başbakan, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı; yoğun bir çatışma dönemi ardından 28 Şubat Postmodern darbesi…
Bülent Ecevit Başbakan, A. Necdet Sezer Cumhurbaşkanı, Anayasa Kitapçığı fırlatma ile başlayan 1999 ve 2001 yüzde 7500lü faizlerin görüldüğü Ekonomik Kriz…
Recep Tayyip Erdoğan Başbakan, A. Necdet Sezer Cumhurbaşkanı; çıkmayan kararnameler, tarihin vekaleten bürokrasi yönetimi, İktidar partisine Kapatma davası, cumhuriyet mitingleri, Balyoz, Ergenokon Darbeleri…
Görüldüğü gibi parlamenter sistemin doğasında olan cumhurbaşkanı-başbakan dengesinin olduğu dönemler sanılanın aksine hep kriz dönemleri olmuştur. İstisnai olarak parlamenter sistemin öngörmediği ancak fiili olarak cumhurbaşkanı veya başbakandan birisinin baskın karakter olması nedeni ile oluşan de-facto Başkanlık Dönemleri ise görece istikrarın olduğu dönemlerdir. Adnan Menderes, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı dönemleri ile Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı dönemleri gibi… Ancak bu durum parlamenter sistemin ideal tip olarak kurguladığı Cumhurbaşkanı-Başbakan dengesinin, olmadığı dönemlerdir.
Referandum neye ‘Evet’ diyeceğiz?...
Milletvekili seçilme yaşının 18’e düşürülmesi gençler adına önemli bir kazanım.
Milletvekili sayımız 550 den 600’e çıkıyor.
İnsan hakları ile ilgili önemli bir ihlal sayılan doğal hakim güvencesini yaralayan askeri yargı-genel yargı ayrımının ortadan kaldırılması demokratikleşme ve insan hakları bağlamında not edilmeli.
Ancak referandumdan hemen sonra Siyasal Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu gibi kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak Başkanlık Sisteminin doğası ile uyumlu hale getirilmelidir. Dar Bölge Seçim Sistemi ile gevşek parti örgütlenmesini tesis edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Bu arada memurlara ve sendikalara siyaset yasağının kapsamı yeniden değerlendirilmelidir ve bu anlamsız yasak sonlandırılmalıdır. Bu siyasetin insan kaynağını yeniden yapılandıracağı için stratejiktir.
Nisanda oylayacağımız Referandum sürecini, bürokratik elitler ile millet arasındaki iktidar mücadelesinin bir parçası olarak okumak lazım. Referandumu 15 Temmuzdan ayrı düşünmek mümkün değildir. 15 Temmuzda meydanlarda verilen destansı mücadele, Referandum ile hukuki bir forma kavuşturarak bir devlet sistemi haline getirebilecektir.
Milletimiz kadim hafızasından gelen basireti ile doğru karar alabilme yeteneğini defaatle ispat etmiştir. Milletimize güveniyoruz.
Endişeli modernler sizde milletinize güvenmeyi öğrenin. Endişeli modernlere bir sözde bir kısım sanatçı, akademisyen, sporcunun referandumda evet vereceğini açıklaması üzerinden başlatılan linç kampanyasına yönelik. Milletin gönlünde taht kurmuş Diriliş Filmi sanatçılara yaptığınız arsızlığın açtığı yaralar kapanmamışken son linç kampanyası artık size ‘dur’ demenin vaktinin geldiğini göstermektedir. Millet referandumda size haddinizi bildirecektir. Bu milletin her bir ferdinin ‘hayır’ deme hakkı olduğu gibi ‘evet’ deme hakkı da vardır ve milletin kahır ekseriyeti sizin gibi düşünmemektedir.