SON EKLENENLER

Yalçın: Akademik zam geldiğimiz noktada bir tercih değil bir zorunluluktur

Eğitim-Bir-Sen ve İbn Haldun Üniversitesi iş birliğinde düzenlenen “Türkiye’de Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Uluslararası Kongresi”nin açılış töreni, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ve Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanımız Ali Yalçın’ın konuşmalarıyla gerçekleştirildi.
26 Mayıs 2025 21:58

Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen uluslararası kongreye, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy, Türkiye’nin yanı sıra  Kanada, Endonezya, Mısır gibi çeşitli ülkelerden rektörler, akademisyenler, Eğitim-Bir-Sen şube başkanları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, öğrenciler ve çok sayıda davetli katıldı.

YÖK Başkanı Özvar, kongrenin açılışında yaptığı konuşmada, Türk yükseköğretim sisteminin özellikle son yıllarda gösterdiği kurumsal dönüşüm, nitelikli insan kaynağı yatırımları ve uluslararası görünürlük hedefleriyle küresel yükseköğretim alanında daha rekabetçi bir konuma geldiğini belirtti.

Yükseköğretim Kurulu olarak Türk yükseköğretimini küresel ölçekte rekabetçi, kapsayıcı ve nitelikli bir yapıya kavuşturmak amacıyla son yıllarda kapsamlı bir vizyon geliştirdiklerini vurgulayan Özvar, “Bu vizyonun temelinde, üniversitelerimizin sadece bilgi üretim merkezleri olarak değil, aynı zamanda kalkınmanın, toplumsal dönüşümün ve uluslararası iş birliğinin ana aktörleri haline gelmesi bulunmaktadır.” dedi.

  “Eğitime adil erişim toplumsal bir haktır”

Özvar, eğitime adil erişimin gelişmiş toplumların öne çıkan hususiyetlerinden biri olduğunu belirterek, “Yükseköğretimin bir ayrıcalık değil, toplumsal bir hak olduğuna inanıyor; Türkiye’nin dört bir yanındaki gençlerimize nitelikli üniversite imkânı sunmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Türkiye, hiçbir ayrım olmaksızın toplumun her kesimine son derece makul maliyetle üniversiteye erişim imkanı sunması bakımından dünyada en başarılı yükseköğretim sistemlerinden birine sahiptir.” dedi.

Üniversitelerin bilimsel üretim merkezleri olarak güçlendirilmesinin, bilgi temelli iktisadi gelişmenin anahtarı olduğunu vurgulayan Özvar, şöyle devam etti:

“Üzerinde uzun zaman çalışarak olgunlaştırdığımız Araştırma Üniversiteleri modeli ile uluslararası nitelikli yayınlarımızın artışı, öncelikli bilimsel alanlarda proje ve araştırma sayılarının yükselişi, küresel iş birliklerinin çeşitlendirilmesi ve bütün sektörlere yönelik doktora mezunlarının yetiştirilmesi gibi çıktılar öncelenmektedir. Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması Programı ile üniversitelerimizin yerel ihtiyaçlara çözüm üreten ve bilimsel üretimleri vasıtasıyla, bölgesel kalkınmayı destekleyen kurumlara dönüştürülmesini sağlıyoruz. Tarım, sağlık turizmi, enerji, savunma sanayi ve dijital teknolojiler gibi alanlarda ihtisaslaşan üniversitelerimizle ise mahalli sorunlara bilimsel çözümler geliştirerek hem bölgesel hem de ulusal düzeyde somut katkılar sunuyoruz.”

“Bilimsel diplomasinin taşıyıcısıyız”

Türk üniversitelerinin hükümetin uygulamaya koyduğu doğru politika ve teşvikleri ve Yükseköğretim Kurulunun gayretleriyle uluslararası öğrenciler için bir cazibe merkezi haline geldiğini belirten Özvar, “Bugün Türkiye uluslararası öğrenci hareketliliği bakımından küresel bir aktördür.” dedi.

Bakü’deki Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi ve Taşkent’teki Uluslararası Türk Devletleri Üniversitesinin Türk yükseköğretim sisteminin yeni ve öncü örnekleri olduğuna işaret eden Özvar, Gazi Üniversitesi’nin Kazakistan’da bu sene akademik şube açacağını ayrıca Suriye, Arnavutluk, Mısır, Türkmenistan ve Irak’ta da ortak üniversite kurma çalışmalarının sürdüğünü bildirdi.

Özvar, şöyle devam etti:

“Bütünüyle ülkemizde geliştirdiğimiz öncü uluslararası iş birliği modellerimiz, yalnızca akademik iş birliği değil; karşılıklı anlayış, kültürel etkileşim ve birlikte kalkınma ilkeleriyle tasarlanmış ve hayata geçirilmeye başlamıştır. Türk yükseköğretimi artık Balkanlar, Orta Asya, Afrika ve Orta Doğu gibi stratejik coğrafyalarda Türkiye’nin bilimsel diplomasinin taşıyıcısı konumuna gelmiştir.”

“Filistin’e, Sudan’a üniversitelerimizin kapılarını açtık”

Konuşmasında Gazze olaylarına değinen ve Filistin’de büyük bir soykırım uygulandığına dikkati çeken Özvar, “Üniversitesi yıkılan ve ülkesinden sürülmek zorunda kalan öğrencilere kucağımızı açtık, üniversitelerimizi açtık. Türk üniversiteleri sadece Gazze'deki öğrencilere değil Afrika'da, Sudan'da iç karışıklıklar sebebiyle üniversiteleri kapatılan, öğrencileri yurt dışına çıkan üniversitelere de kapılarını açtı. Bugün üç ilimizde Sudan'dan gelen üç üniversite rektörü, öğrencileri, öğretim elemanları kampüslerimizde eğitim öğretim faaliyetlerine devam ediyor.” dedi.

“Kalite güvencesini tüm eğitim süreçlerinin merkezine yerleştiriyoruz”

Erol Özvar, Yükseköğretim Kurulu olarak kalite güvencesi sistemini tüm eğitim süreçlerinin merkezine yerleştirdiklerini belirterek, “Üniversitelerimiz kalite ve akreditasyon süreçlerine daha fazla önem vermekte ve Avrupa ve dünya standartlarında yeniden yapılanmaktadır. Her geçen gün kurumlarımızın akredite edilen program sayısı ve türü artmaktadır. Biz, kalite güvencesini sadece bir teknik zorunluluk değil; aynı zamanda sürdürülebilirlik, şeffaflık ve hesap verebilirliğin teminatı olarak değerlendiriyoruz.” dedi.

“İlk 100’de mutlaka bir Türk üniversitesi görmek istiyoruz”

Yükseköğretim Kurulunun çalışmalarının olumlu yansımalarının, uluslararası üniversite sıralamalarında da kendini gösterdiğini belirten Özvar, “Farklı sıralama kuruluşlarında şu an ilk 500’e girmeyi başarmış 7 üniversitemiz var, 2 tanesi şu anda ilk 300 içerisinde. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda ilk 500’e en az 10 üniversitenin girmesi için gerekli yapısal dönüşümü sağlamak ve ilk 100’de mutlaka bir Türk üniversitesini görmektir.” şeklinde konuştu.

Özvar, Yükseköğretim Kurulu olarak ortak akla dayanan, toplumsal faydayı önceleyen, bilimsel mükemmeliyet eksenli ve insan odaklı bir sistem inşa etme kararlılığını sürdüreceklerini kaydetti.

Genel Başkan Yalçın: “Eğitimin çatısı olan kurumları yeniden düşünmek için bir aradayız”

Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, konuşmasında eğitimin çatısı olan üniversitelerin geleceğini konuşmak için bir araya geldiklerini belirterek, “Çünkü üniversiteler, geçmişte olduğu gibi bugün de sadece bilimsel bilginin üretildiği yerler değil, kültürel dönüşümlerin de şekillendiği yerler. Bizim için üniversitelerin yeniden yapılandırılması demek; geleceğe geç kalmamak, eğitimin çatısını yeniden yapılandırmak, daha adil bir dünyayı kurmak için iddiamızı doğru düzgün inşa etmek demektir diye düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu konuya sadece yerelden bakmanın eksiklik olacağını ifade eden Yalçın, “Türkiye’de eğitim ve bilim çalışanlarının en büyük örgütlü gücü Eğitim-Bir-Sen olarak tam da bu gerçeklikten hareket ettik. Eğitimin kalitesi ve araştırma projeleriyle göz dolduran

İbn Haldun Üniversitemizle birlikte, bu güzel çalışmayı birlikte kurguladık.” diye konuştu.

Yalçın, sanayi devrimi çalışma hayatını nasıl kökten değiştirdiyse, dijital devrimin de bugün radikal değişikliklere sebebiyet verdiğini vurguladı.

“Sendikalar sadece emekçinin çalışma koşulları üzerinden konuşarak yol yürüyemezler”

Ali Yalçın, bu dönüşümün sendikaların çalışma sahasını, sorumluluk alanlarını yeniden çizdiğini, üniversitelerin, kurum, kuruluş ve derneklerin derinden etkilendiğini belirterek, şöyle konuştu:

“Sendikalar artık eskisi gibi sadece emekçinin çalışma koşulları üzerinden konuşarak yol yürüyemezler. Sorun alanlarına ilişkin sahici çözüm önerileri ortaya koymak gibi bir mesuliyet ve sorumlulukları var. Onun için çözüm odaklı sendikal yaklaşım olarak sorunlardan beslenen değil, çözümleriyle güçlenen bir sendikal anlayış olarak biz meseleyi buradan görüyor ve bu açıdan yaklaşıyoruz. Sosyal diyaloga son derece önem veriyoruz, aktif paydaşlıkla fikir üretiyor, birlikte politika geliştiriyoruz.”

Eğitim-Bir-Sen olarak, insan onuruna yaraşır bir eğitim için eğitimin her alanını “bizim meselemizdir” anlayışıyla ele aldıklarını vurgulayan Yalçın, “eğitimde kalite” konusunun da önemine işaret etti.

Yalçın, şunları kaydetti:

“Bu konuda bir hakkı teslim etmek gerekir ki Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde   yükseköğretimde çok büyük adımlar atıldı. Hakikaten bunu görmemek bu anlamda vefasızlık olur. Yükseköğretime ayrılan bütçe arttırıldı. 2002’de 76 olan üniversite sayısı 208’e yükseltildi. Bu niceliğin nitelikli bir şekilde büyümesi için, üniversitelerde eğitim-öğretimden idari hizmetlere kadar birçok konuda çok değerli çalışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. O yüzden meseleyi karamsar görmek bu anlamda kendimize, ülkemize yapılan çalışmalara haksızlık olur. Sendikalar genelde sarsmak için kendilerini konumlandırırlar. Biz bu anlamda daha iyiyi nasıl bulabiliriz, daha iyi nasıl yapabiliriz, yıkmak için değil yapıcı eleştirilerle iyileştirmeye açık alanlara ilişkin dokunuşlar yapmak için kendimizi bu alanda konumlandırıyoruz.”

“Eğitim-Bir-Sen slogan sendikacılığı yapmaz”

Ali Yalçın, konuşmasının devamında sendikacılığı diğerlerine göre değil, değerlerine göre yapan bir konumda tuttuklarını, Eğitim-Bir-Sen’in slogan sendikacılığı da yapmadığını kaydetti.

Sorunları sıralamaktan ziyade çözümleri sıralamak gibi bir misyonun içine kendilerini konumlandırdıklarını anlatan Yalçın, geleceğin ihtiyaçlarına göre insan yetiştirmeyi bir tercih değil zorunluluk olarak gördüklerini, artan üniversite-sanayi iş birliklerinin, teknokentlerin şehirlerde toplumsal katkı ürettiğini, büyük ve güçlü Türkiye’nin geleceğini omuzlamaya çalıştığını aktardı.

Günümüzde YÖK’ün küresel eğitim diplomasisi yürüttüğünü de dile getiren Yalçın, Türk dünyası, Balkanlar ve Afrika’da açılan akademik birimlerin göğüslerini kabarttığını vurguladı.

Eğitimde kalite anlayışının, diğer değişkenler arasındaki tek sabit olduğunu belirten Yalçın, yükseköğretimde kalitenin, derslik imkanlarından, kütüphanedeki kitap sayısına kadar birçok belirleyeni bulunduğunu dile getirdi.

Bu katmanların en hayati olanının akademisyeninden idari personeline, yükseköğretim çalışanlarının refahı, çalışma koşulları ve bu anlamdaki niteliği olduğuna işaret eden Yalçın, “Biz Memur-Sen olarak hep şunu söylüyoruz, ‘Güçlü Memur Güçlü Devlet’ diyoruz.” dedi.

“Akademik zam geldiğimiz noktada bir tercih değil bir zorunluluktur”

Eğitim çalışanlarının her bir sorununun sadece sendikaların değil kamu otoritesinin ve eğitim sisteminin ortak sorunu olduğunu vurgulayan Yalçın, sahada gözlemledikleri ve yetkililerle görüştükleri bazı sorunları paylaşmak istediğini söyledi.

Yalçın, konuya ilişkin şunları kaydetti:

“- Yükseköğretimin Türkiye Yüzyılı’na yakışır şekilde yapılandırılması için mevzuatta bazı yenilikler gerekiyor. Bu yönüyle keyfi uygulamalara mahal vermeyecek, iş güvencesini tam olarak tesis edecek adımlar mutlaka atılmalı.

 

  • Üniversitelerimiz başta olmak üzere kamuda çalışan tüm sözleşmeli personel kadroya geçirilmelidir.
  • Akademik personelin ders yükü, ücret meselesinin bilimsel çalışmaları kısıtladığını biliyoruz. Akademik personelin daha fazla bilimsel çalışma üretebilmesi için bir defa geçim derdinden kurtarılması gerekiyor. Onun için akademik zam geldiğimiz noktada bir tercih değil bir zorunluluktur.

 

İdari personelin eğitim kalitesi üzerindeki doğrudan etkisi çok daha fazla görülmeli; geliştirme ödeneği, yüksek öğretim tazminatı ve döner sermayeden faydalandırılmalı ve merkezi atama-yer değişikliği hakkından mahrum bırakılmamalıdır.

Bazen idari personel kenarda köşede kalıyor ve üniversite ikliminin iyileştirilmesinde sanki üniversite personelinin payı yokmuş gibi bir yaklaşım ortaya konuluyor. Halbuki üniversitelerin yükünü birlikte çekiyor, birlikte güzelleştiriyor, ideallerimizi birlikte örüyor ve herhangi bir heyecan varsa kapıdaki güvenlik görevlisinden mutfaktaki çalışana kadar hepimiz o gururu birlikte paylaşıyoruz birlikte ortaya çıkardığımız gibi. Yani üniversiteyi sadece akademisyen geliştirmiyor, idari personel de katkıda bulunuyor ve beraber bir ortaklık içerisinde yürüyor. Onun için geliştirme ödeneği, yükseköğretim tazminatı, döner sermayeden faydalanma gibi konularda üniversite idari personeli bu sürecin içinde en önemli faktör olarak görülmek, tutulmak ve mahrum bırakılmamak zorunda.

- Bugünün dünyasında yönetimde katılımcılık ilkesinin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bunun için hali hazırda zaten zorunlu kurullara, yetkili sendika temsilcisinin katılımı idarenin takdirine bırakılmamalı diye ısrar ediyoruz. Bilakis yönetimde katılımcılık ilkesi daha da güçlendirilmelidir. Çünkü yönetimde katılımcılık ilkesi yönetimi daha da güçlendirmektedir.

Ali Yalçın, sözlerinin devamında şu değerlendirmelerde bulundu:

“Üzülerek ifade ediyorum. Bazen yükseköğretim kurumlarımız katılımcılık konusunu bir tehdit olarak algılıyor. Halbuki üniversiteler, yükseköğretim sistemimiz kamudan çok daha ileride gitmek zorunda. Kürsülerde çok güzel cümleler kuruyoruz, çok iyi notlar düşüyoruz, çok iyi makaleler yazıyoruz ama uygulamaya geldiği zaman zorlanıyoruz. Yükseköğretimde disiplin kurullarında sendika katılımı konusu bazen sorun alanına dönüşebiliyor. Halbuki hiç böyle bakmamak lazım. Kamuda diğer yerlerde sorun olmuyor da burada niye sorun oluyor meselesine biraz şöyle bakmak gerekiyor. Biraz genişten almalıyız. Bir tartışalım, görelim, bir arka plana bakalım, nedir bu işin mahiyeti diye konuyu genişten almalıyız diye ifade etmek istiyorum.”

Ali Yalçın, bugüne kadar yükseköğretimde büyük ve güçlü adımlar atan iradenin bu sorunların tamamını çözecek güçte olduğuna inandığını söyledi.

Yalçın, yükseköğretimde atılan güzel adımları, YÖK Başkanı’nın nezaretinde çoğaltacaklarına inandığını ifade etti.

“Üniversitelerde sendika temsilcisini lojman komisyonlarına katmakta zorlanıyoruz”

Geçmişte, toplu sözleşme masasında lojmanlarda belli kriterde idari personele yer verilmesine dair karar alındığını anımsatan Yalçın, birkaç üniversitede geçmişte çok ciddi sıkıntı yaşandığını aktardı. Yalçın, şöyle konuştu:

“(Lojman komisyonuna sendika temsilcisi de katılır) kararını sadece üniversiteler için almak zorunda kaldık. Diğer kurumlarda yok, çünkü bu bir sorun olmuyor. Ama bazı üniversitelerde zorlandığımız için toplu sözleşmede ‘sendika temsilcisi lojman komisyonuna katılır’ kararı aldık. Buna rağmen katamadığımız yerler oldu. ‘Çok büyük sorun var’ havası üretmemek için diyalogla çözmeye çalıştık. Mesafe aldık mı? Dünden daha iyiyiz. Her geçen gün mesafe alıyoruz. Birlikte çalışma kültürü gelişiyor. Bu vesileyle YÖK Başkanımıza teşekkür ediyorum. Diyaloğa çok önem veriyor. Ne zaman arasak, iki dakika sonra dönüş yapıyor. Ne zaman ‘görüşelim başkanım, bir konu var’ desek önceliyor ve randevu vererek ‘bu konuyu konuşalım’ diyor. Bu çok kıymetli.  Sorunları konuşmaktan sorun çıkmaz, bilakis çözüm çıkar. Daha fazla rahatlama çıkar.”

YÖK Başkanı ile toplu sözleşme sürecinde çok iyi diyalog kurduklarını anlatan Yalçın, üniversite idari personelinin yer değişimi konusundaki stresi kendileri kadar YÖK Başkanı ile üniversitelerin de hissettiğini belirtti.

Gazze’de yaşanan soykırım

Ali Yalçın, bugün Gazze’de dünyanın gözü önünde bir soykırım yaşandığını belirterek, “Ölenlerimiz gitti, kalanlarımız açlıkla, kıtlıkla imtihanla savaşıyor. Öyle bir utanç ki bombalardan kurtulan kardeşlerimiz açlıktan ölüyor. Eti çekilmiş, kemiğe dönüşmüş çocuk görüntüleri hepimizin uykularını kaçırıyor.” dedi.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in, Gazze'nin tamamını işgal edeceklerini belirterek, "Gazze'de kalan her şeyi yok ediyoruz, dünya bizi durduramıyor." ifadelerini kullandığını dile getiren Yalçın, bu korkunç tabloya üzülerek şahitlik ettiklerini belirtti.

Yalçın, İsrail işgaline destek veren ülkeler olduğunu ifade ederek, Gazze’de üniversitelerin, eğitim kurumlarının yıkıldığını anımsattı.

Dünyanın sözde en prestijli üniversitelerinde İsrail’e “dur” diyen akademisyenlerin yerlerde sürüklendiğini, görevden alındığını, rektörünün istifaya davet edildiğini, öğrencilere gözdağı verildiğini belirten Yalçın, şunları söyledi:

“Ben, tüm bu baskılara rağmen, akademik hasiyeti ayakta tutan, tarihin doğru tarafında duran tüm akademisyenleri saygıyla selamlıyorum. ‘İsrail saldırırsa kitap ayracından başka kendimi savunacak bir şeyim yok diyen’ şehit akademisyen Rıfat el Ariri’nin direnişini selamlıyorum. Ailesiyle şehit edilen Gazze İslam Üniversitesi Rektörü

Prof. Dr. Sufyan Tayeh’in şehadetini selamlıyorum. Dünyada soykırımı eleştirdiği için baskı gören, tüm öğretim elemanlarına kapılarını sonuna kadar açan YÖK’e, YÖK Başkanımızın nezdinde yürekten teşekkür ediyorum. Zor günler, kötü günler geçer, geriye tavrınız, insaniyetiniz kalır. Bu onurlu duruş bu topraklara yakışır.”

“Bu, ne akademik ahlaka ne ilme yakışır”

Yalçın, Türkiye’nin her tarafında İsrail’i finanse eden firmalara ilişkin çok onurlu duruş sergilendiğini belirterek, bir ilkokulda çocukların bir dondurma firmasının kamyonunu ıslıklarla okulun bahçesinden çıkardığını anlattı.

Bu konuda bazı olumsuzluklara da şahit olduğunu dile getiren Yalçın, gittiği bir üniversitede İsrail’i destekleyen bir kahve satışı yapan firmanın tabelasının indirildiğini, ancak buna rağmen firmanın satışına devam ettiğini aktardı. Yalçın, “Bu, ne akademik ahlaka ne ilme ne adamlığa yakışır.” diye konuştu.

Dünyada soykırımı eleştirdiği için baskı gören akademisyenlere Türkiye’nin kapısının açık olduğunu vurgulayan Yalçın, Gazze topraklarının eninde sonunda özgürlüğe kavuşacağını kaydetti.

Kongrenin hayırlı olması temennisinde bulunan Yalçın, paydaşlardan İbn Haldun Üniversitesi, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi (EBSAM) ile Genel Başkan Yardımcısı Ali Deniz koordinatörlüğünün şahsında çalışma arkadaşlarına, Prof. Dr. Bayram Özer ve emek veren herkese teşekkür etti.

“Üniversitelerimiz, toplumumuz ve devletimiz bu sürecin üstesinden gelebilecek kapasiteye, azme ve iradeye sahiptir”

İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Atilla Arkan konuşmasında, hızlı değişen bir dünyada üniversite yönetiminin en temel sorununun “değişime direnç” olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

“Benim bulduğum çözüm şu, değişime direnci yönetmek. Çünkü içinde karşılaştığımız şeyler son derece insani bir şey. Bizim alışageldiğimiz dünyadan farklı bir dünyayla karşılaşıyoruz.  Dolayısıyla bu kadar farklılığın olduğu, bu kadar çeşitliliğin olduğu bir dünyada değişime direnç hepimiz adına, özellikle yöneticiler adına en temel sorun haline geliyor. Burada da muhtemelen en değerli katkılardan bir tanesi, içinde yaşadığımız süreci hep beraber anlayabilmek, liderlik yapmak, hedefler koymak ve onun sürecinde de katılım süreçlerini olabildiğince etkili bir şekilde yaşatmak.”

YÖK Başkanı Özvar ve Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanımız Ali Yalçın’a teşekkür eden Arkan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Gerçekten Türkiye ve dünya çok hızlı bir değişimin içinde. Üniversitelerimiz, toplumumuz ve devletimiz bu sürecin üstesinden gelebilecek kapasiteye, azme ve iradeye sahiptir. Bu sempozyum da bunun en güzel örneklerinden biridir. Temennimiz, bu kongrenin geleneksel hale gelmesidir. İbn Haldun Üniversitesi olarak her türlü katkıyı sunmaya hazırız.”

Genel Başkan Yardımcımız Ali Deniz: Türkiye’nin yükseköğretim sistemi gelişiyor; ama bazı meseleler de hala çözüm bekliyor

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcımız Ali Deniz, yalnızca bir kongreyi gerçekleştirmek için değil aynı zamanda bir medeniyet tasavvurunu yeniden hatırlamak, yükseköğretimin fikri ve yapısal geleceğine birlikte yön vermek üzere bir araya geldiklerini ifade etti.

Yükseköğretimi, sadece bilgi üretim merkezleri olarak değil aynı zamanda aklın irfanla emeğin adaletle fikrin ahlakla buluştuğu müstesna kurumlar olarak gördüklerini anlatan  Deniz, “Biz biliyoruz ki: bir milletin fikri istiklali, doğrudan yükseköğretimin yönüyle, köküyle ve aynı zamanda  derinliğiyle ilgilidir.” dedi.

Türkiye’de yükseköğretim sisteminde son 20 yılda büyük yapısal dönüşümler yaşandığını, üniversitelerin sayısının arttığını ve her ilde üniversite kurulmasıyla birlikte yükseköğretime erişimin kolaylaştığını anlatan Deniz, “Bu büyüme stratejisi, elbette ki birçok açıdan takdire şayandır. Ancak, bu gelişmelerin beraberinde bazı zorlukları getirdiği de açıktır. Bu yönüyle baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz; Türkiye’nin yükseköğretim sistemi gelişiyor ama aynı zamanda bazı meseleler de hala çözüm bekliyor.” diye konuştu.

Eğitim-Bir-Sen olarak bu değişimleri yakından izlediklerini aktaran Deniz, şöyle devam etti:

“Sahadaki pratik deneyimimizi akademik bilgiyle harmanlayarak çözüm odaklı araştırmalar yapıyoruz. Bu amaçla kurduğumuz Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezimiz (EBSAM), bu fikir ikliminin kalbi mesabesindedir. Bugüne kadar müfredattan, akademik istihdama; öğretmen yetiştirmeden, üniversite reform stratejilerine kadar pek çok alanda; raporlar, odak analizler ve izleme-değerlendirme çalışmaları yaptık. Biz bu çalışmalarımızla, Genel Başkanımız Sayın Ali Yalçın’ın da sürekli altını çizdiği gibi ‘sadece sorunları sıralamıyoruz, çözüm önerileri de geliştiriyoruz.’ Her yıl düzenli olarak yayımladığımız Eğitime Bakış ve Yükseköğretime Bakış izleme ve değerlendirme raporlarımız, yalnızca mevcut durumu tespit etmekle kalmıyor; aynı zamanda yükseköğretimin geleceğine dair somut ve uygulanabilir politika önerileri de sunuyor. Onun içindir ki bu çalışmalarımız, nitelik ve kapsam açısından Türkiye'de hazırlanan en derinlikli analizler arasında yer alıyor.”

Ali Deniz, son olarak yayımladıkları 5’li Odak Analiz setinde de akademik yükselme kriterlerinden, doçentlik mevzuatına; teşvik uygulamalarından, idari personelin yer değişikliği sorununa ve akademik iş güvencesine kadar birçok önemli başlığı derinlikli bir biçimde ele aldıklarını hatırlattı.

Hazırlanan her bir çalışmanın, yalnızca sendikal bir sorumluluğun değil aynı zamanda medeniyet bilincinin, omuzladıkları tarihsel mesuliyetin ve vicdani yükümlülüğün de tezahürü olduğunu belirten Deniz, şunları kaydetti:

“Gerçekleştirdiğimiz bu kongre, tam da bu anlayışın ete kemiğe bürünmüş, somutlaşmış halidir. Yani İbn-i Haldun Üniversitesi ile birlikte düzenlediğimiz bu bilimsel buluşma, hem mevcut yükseköğretim yapısını değerlendirme, hem de yeni bir mimari için ortak akıl üretme iradesidir. İki gün boyunca 12 ayrı oturum ve 2 panel ile devam edecek bu kongremizde, 40 ayrı bildiriyle yükseköğretimin çok yönlü sorunları akademik hassasiyetle tartışılacak ve çözüm yollarını birlikte aramış olacağız. Bu kongrede serdedilecek her bir fikrin, akademik dünyamıza, politika yapıcılarımıza ve kamuoyumuza kıymetli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyoruz. İşte bu yüzden, bu büyük ortak akıl yürüyüşüne katkı sunan herkese, özellikle ve içtenlikle, teşekkürü bir borç biliyorum.

 “Yeni bir akademik mimari üzerine ortak bir akıl oluşturmayı hedefliyoruz”

Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Özer konuşmasında, kongrenin, yükseköğretim sisteminin mevcut durumunu çok yönlü analiz etmek, iyileştirmeye açık alanları tespit etmek ve çözüm önerileri sunmak amacıyla düzenlendiğini belirtti.

Kongrenin, alanında yetkin akademisyenler, uzmanlar ve paydaş kurum temsilcilerinin katkılarıyla kalite, liyakat, bilimsel özgürlük, toplumsal sorumluluk ve yerli bir yükseköğretim paradigması çerçevesinde yeni bir akademik mimari üzerine ortak bir akıl oluşturmayı hedeflediğini ifade eden Özer, 12 farklı oturumda 40 bildiri sunulacağını bildirdi.

 Kongrenin sadece sorunları değil, çözüm yollarının da konuşulacağı bir platform olduğuna işaret eden Özer, “Kongrede yükseköğretim sistemimizin daha esnek, adil, özgün ve toplumsal fayda odaklı bir yapıya dönüşmesi için öneriler geliştireceğiz.

Çünkü inanıyoruz ki bu ülkenin üniversiteleri, bu ülkenin geleceğini sadece hazırlamakla kalmaz, onu doğrudan inşa eder.” dedi.

Kongrenin açılış panelinde “21. Yüzyılda Yükseköğretim: Küresel Deneyimler, Yerel Çözümler” ele alındı

Kongrenin açılış panelinde, “21. Yüzyılda Yükseköğretim: Küresel Deneyimler, Yerel Çözümler” ele alındı.

Panel, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doktor Öğretim Üyesi Gazi Doğan moderatörlüğünde; Kanada Waterloo Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Feridun Hamdullahpur, Endonezya Darussalam Gontor Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Amal Fathullah Zarkasyı ve Afrika-Asya Üniversiteleri Birliği İcra Direktörü Prof. Dr. Ashraf Abdel Rafea Mohamed Elsayed’in katılımıyla gerçekleştirildi.

Açılışın ardından oturumlar gerçekleştirildi

Kongrede, “Yükseköğretim Sisteminin Dünü, Bugünü ve Yarını: Yükseköğretim Sisteminin Felsefesi” başlıklı iki ayrı oturumda da  “Üniversite: İnsanlığın Ortak Entelektüel Mirası“, Felsefesiz Bir Üniversite Olabilir mi?”, “Üniversitelerin Geleceği Üzerine Psikolojik Bir Analiz”, “Üniversite Eğitiminin Mantığı Üzerine”, “Türk Yükseköğretim Sisteminde Kimlik Krizi: Bütüncül Bir Çözüm Modeline Doğru”, “Yurt Dışı WOS Dergilerinde Özellikle Sosyal Bilimlerdeki Yayınlarda İdeoloji Sorunu; Milli Yerel Meselelerde Bakış Açısı Farklılığının Doğurduğu Zorluklar” başlıkları ele alındı.

“Türkiye Yüzyılı’nda Yeni Bir Yükseköğretim Yasası” başlıklı iki ayrı oturumda ise yükseköğretim alanındaki mevcut durum ve reform önerileri çeşitli yönleriyle ele alındı.

Oturumda sunulan bildiriler şu başlıklardan oluştu: “Türkiye’de Üniversite Reformları ve Günümüze Yansımaları”, “Türkiye’de Yüksekeğitim Reformu ve Yasa Önerisi”, “Yükseköğretim Sisteminde Köklü Bir Dönüşümle Geleceği Şekillendirecek Yeni Nesil Üniversitelere Yönelik Bir İnceleme”, “Fen Edebiyat Fakültelerinin Yeniden Yükselişine Doğru Öncü Bir Adım: “YTÜ-FEF Temel Bilimler Eğitimi Modeli”, “Kadın Üniversitelerinin Yükseköğretime Olası Katkıları”, “Türkiye’de Üniversiteleşmenin Sosyal ve Ekonomik Sorunlar Üzerindeki Etkisi: Ampirik Bir Yaklaşım.”

Kongre boyunca gerçekleştirilecek 12 farklı oturumda sunulacak 40 bildiride yükseköğretimin temel meselelerinin kapsamlı biçimde ele alınması amaçlanıyor.

 

SENDİKA BÜLTENİ

KAMU EXPRESS SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER