Ülkemiz kamuoyu büyük ölçüde Filistin'in haklı davasını desteklemekte, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da İsrail'in zulmünü her platformda cesurca dile getirip mazlum Filistin halkına destek vermektedir. Bu duruş insan ve Müslüman olmamızın ve tarihten gelen sorumluluğumuzun gereğidir. Cumhurbaşkanımızın duruşu, milletin duygu ve düşüncesine tercüman olduğu gibi dünya Müslümanlarına da özgüvenle hareket etme konusunda büyük bir motivasyon kaynağı olmaktadır.
Ancak gerek devlet gerekse millet olarak gösterdiğimiz bu duruş zulmü durdurmaya yetmiyor. Bugün için görünürde zalimler askeri, ekonomik, politik ve teknolojik üstünlüklerini korumakta ve yaptıkları zulme devam etmektedirler. Bu bir realite olmak beraber bugün yaşadığımız zillet halinin sebebi onların gücü değil, İslam coğrafyasının ihmalleri, sorumsuzlukları, dağınıklığı ve korkaklığıdır. Bu zillet halinden kurtulmanın yolu, hatalarımızın ve ihmallerimizin farkına varmak ve onları telafi etmek, Siyonist çetenin dünya hâkimiyetinin yol ve yöntemlerini anlayıp onlarla stratejik bir mücadele başlatmamızla mümkün olabilir.
Siyonistler ahtapot gibi bütün alanlarda öyle bir sömürü düzeni ve hegemonya kurmuşlar ki bu mücadelenin Türkiye ayağını sadece devlet havale ederek kendi sorumluluklarımızı yerine getirmememiz ihanete denk bir ihmal olur ki bu konuda toplumumuzun yeterince sorumlu davrandığını söylemek mümkün değil.
Sosyal, kültürel, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla tehlikenin anlaşılmasını sağlamaya yönelik hem fert fert her birimizin, hem de mensubu olduğumuz STK'ların omuzlarında büyük sorumluluklar bulunmaktadır.
Bu konudaki eksiklerimizle beraber 7 Ekim’in ardından oluşan bir birlik ve beraberlik atmosferi ve sivil inisiyatifin toplumu bilinçlendirme gayreti var ki bunu görmek, takdir etmek ve geliştirmek Müslümanlar için hayati öneme sahip bir mevzudur.
Aksa Tufanı'ndan sonra 81 ilde milli ve manevi değerleri önceleyen STK'lar bütün düşünce farklılıklarını bir tarafa bırakarak Filistin ve Siyonist tehdit asgari müşterekinde bir araya geldiler.
STK'ların iştirakiyle oluşturulan Platformlar 10 ayı aşkın süredir toplantı, gösteri, yürüyüş, miting, protesto, panel, sempozyum, konferans başta olmak üzere birçok bilinçlendirme ve farkındalık çalışması yaptılar.
Türkiye genelinde sağlanan bu birlikteliğin Ankara ayağında da Ankara Sivil Toplum Platformuna mensup STK'lardan gönüllü olanların katılımıyla Ankara Filistin Dayanışma Platformu (ANFİDAP) kuruldu.
10 aydır bu platform tarafından Ankara'daki etkinlikler planlanıyor ve icra ediliyor.
Her hafta platforma üye STK temsilcileri Hacı Bayram Veli Camiinde sabah namazının ardından basın açıklaması ve dua, devamında da haftalık toplantılarını yapıyor, planlanan faaliyetlerin iş yükü ve maddi külfeti platform üyelerince karşılanıyor. Şu ana kadar kimi yüzbinlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen 300'ü aşkın etkinlik ANFİDAP tarafından yapıldı.
Amacı, önceliği, faaliyet ve ihtisas alanı farklı STK'nın gönüllü katılımıyla oluşan platformda doğal olarak zaman zaman fikir ayrılıkları da yaşanıyor. Ancak bu fikir ayrılıkları hiçbir zaman platform üyelerinin bir araya gelme gayelerine ve sorumluluklarına halel getirecek bir noktaya taşınmıyor. Bütün STK'lar imrenilecek bir mesuliyet, uyum ve aksiyonla sorumluluğu başkasına havale etmeden üzerine düşeni yapıyor.
Platform, şu ana kadar STK olmanın özgürlüğü ve özgüveniyle, bürokratik, diplomatik ve politik çevrelerce dillendirilmesi kolay olmayan birçok konuya dikkat çekti. Bu alanda kamuoyu oluşturdu, kamuoyu baskısını muhataplarına yansıttı.
İsrail'le ticaret, çifte vatandaşların ihaneti, yabancı terörist savaşçılar, İsrail terör devleti yetkililerinin yargılanmaları, kamu kurumlarında boykot, İsrail'in suç ortağı ABD'nin üstlerinin kapatılması, Türkiye üzerinden İsrail'e enerji nakli gibi konularda kamuoyunun beklentilerini ilgililere iletti, bu konuları kamuoyunun gündeminde tuttu.
ANFİDAP'ta ihlâs, samimiyet ve gayretle bereketlenen güzel bir sivil birliktelik var.
Bu platformda mutlaka olması gerekirken henüz bulunmayan STK'lar var. Muhtemeldir ki bir iletişimsizlikten kaynaklanan bu eksikliğin söz konusu STK'larca giderilmesi, mazlumların umudu olan Türkiye'nin başkentindeki bu güzel fotoğrafın eksik karnelerini tamamlamak adına oldukça önem arz ediyor.
Şunu unutmamak gerekir ki toplumsal refleksleri belirleme, toplumu olumsuzluklara karşı koruma, toplumu müspet anlamda değiştirmeye ve dönüştürmeye ilişkin iddiası olanların yönelmesi gereken yer sivil alan ve bu alana ilişkin misyonu olan Sivil Toplum Kuruluşlarıdır.