“Ey iman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” Bakara( 2) 183.
Arınma ayı geldi. Tüm Müminlerin Ramazan’ı mübarek olsun. On Bir Ayın Sultanı olarak nitelendirilen bu mübarek ayı, hakkıyla ihya eden ve bayrama erişenlerden olalım inşallah.
Bizden öncekilere farz kılındığı gibi bizlere de farz kılınan bu ibadet için şunları söyleyebiliriz:
Sadece iki ezan arası yememe, içmeme molası değil; irademizin üstünde bir iradenin, kendi bedenimiz üstünde bizden daha yetkili bir varlık olduğunun ispatıdır Ramazan.
Bir bardak suya ve bir lokma ekmeğe hasretlik değil, dünyamızdaki aç ve susuz insanları en yakınlarımızdan başlayarak fark etmenin adıdır Ramazan.
Bir yıl boyunca her an, her durumda midenin çalıştırılması neticesinde yorgun düşen bu organımızın da nefes alma vaktidir Ramazan.
Zaman bilincinin yerleşmesi ve bu kavramın bilincine erişmenin, bazı anlarda saniyelerin bile nasıl geçtiğinin farkına varmanın, gözleri saatte unutarak her anı anında değerlendirmenin, dolayısıyla zamanla hakkıyla hemhal olmanın en isabetli vaktidir Ramazan.
Vücudu dinlendirip temizlemenin, ruhu rahmet pınarlarında yıkamanın yani hem bedenen hem de ruhen arınmanın en güzel fırsatıdır Ramazan.
Dinimiz şartlarından, “Müslüman’ım.” diyen herkesi bağlayan hükümlerden birinin ait olduğu ayın adıdır Ramazan.
Müslümanlar olarak; hayatımızın bir dönemini kapsayacak olan bu değerli vakitlerin bilincinde olmak gerekecektir. Gürültü, patırtı, didişme ortamlarından uzak durmak; saygılı ve hoşgörülü olmak, dilimizi nahoş ifadelerden arındırmak, kutsal kitabımızla daha fazla hemhal olmak yaptığımız bu ibadetin içini doldurmamız adına gereklidir.
Oruç tutmayanlara karşı bu ibadetin bizde meydana getirdiği olumlu değişimleri tavır ve davranışlarımızla yansıtarak, onların da oruca olumlu bakmalarını sağlayamıyorsak, Müslüman farkındalığı oluşturamamış, sadece bünyemiz adına bazı aktiviteler yapmışız demektir.
Güler yüzün sadaka kabul edildiği bir inancın mensupları olarak; etrafımızdaki insanları, konu komşu ve akrabayı hala görmüyor, bir tebessümü dahi çevremizdekilerden esirgiyor, hala sosyal bir çevrenin içinde ama onu dışlayarak yaşıyorsak yeryüzü halifeliği makamının hakkını veremiyoruz demektir.
Yiyecek alış verişini son sınırda yapıyor, kıtlıktan çıkmışçasına yiyor, muhabbetlerimizi sadece yemek üzerine kuruyor, oruçlunun ağız kokusunun, Nefisleri Terbiye Eden (Rab) katında misk kokusundan daha güzel kabul edildiğinin bilincinde olmuyorsak, işin aslının hala farkına varamamışız demektir.
Kutsal Kitabımızın bizlere bağışlandığı, şeytanların zincire vurulduğu, cennet kapılarının açılıp, cehennem kapılarının kapandığı bu ayda kendi zincirlerini kıranlardan, cenneti hak edenlerden olmak temennileriyle…
Orucu bedenimize tuttururken, ruhumuzu ihmal etmeyelim. Öyle ki oruçlu halimizle oruçsuz halimiz arasındaki fark, ayan beyan ortada olsun…
YASEMİN KATI