YASEMİN KATI ebrar4406@hotmail.com

NOEL’İMİZ VE BİZ

29 Aralık 2014 Pazartesi 15:32

Taklitçilik, bizde yoğun bir şekilde Tanzimat’la görülmeye başladı. Daha önceleri de sinyalleri verilen özenti furyası, Tanzimat’la beraber doruklara tırmanmış, batıdan gelen ilim-bilim harici her şey baş tacı edilerek, özümüze ait değerlerden utanma duygusu bilinçlere ve bilinçaltlarına yerleştirilmeye çalışılmış, doğrusu gayet de büyük başarılar elde edilmiştir.

Toplum olarak önceleri sadece taklit ettiğimiz, daha sonraları benimsediğimiz, son yıllarda ise asıl sahiplerinden daha fazla özümsediğimiz ihraç mahsullerinden birisi de Christmas yani Noel yani Yılbaşı’dır.

Büyük bir hevesle aldığımız bu özel gün, o gün bu gündür kadir kıymet bilen Müslümanlar tarafından  -içi hakkıyla doldurulmak üzere-  kutlanmaktadır. Tabi kutlarken de yapılması gerekenler adım adım ezberletilmiştir, algısı tamamen batıya açık olanlara.

Mesela;  “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikin.” diyen bir peygamberin ümmeti ve “Ormandan bir dal kesenin başını keserim”  diye ferman çıkaran Fatih Sultan Mehmet Han’ın torunları olarak bizlerde, çam süslemeden yılbaşımız kabul olmaz düşüncesi vardır.

Bu güne özel hindi dolmalarımız da vardır bizim. Nasıl doldurmamız gerektiği hakkında da tarifler.

Bir de Noel Baba var ki evlere şenlik. Hediyeleşme kültürü olmayan batılı, bu şekilde sevildiğini düşünmek istiyor galiba ama hediyeleşme, yardımlaşma, hayatında geniş yer tutan biz, doğu kültürüne sahip kesime ne oluyor ki bizler de aklımız havada, gözümüz bacada soyut kahraman Noel Babayı beklemeye başladık?

Saat 12.00 serenomisi vardır bir de. Denen şu ki; o saatte ne yaparsan bir yıl boyunca onu yaparmışsın. Ben deniz de vakti zamanında, yılın birinde saat 12.00’de bir program bahanesiyle dışarıda kalmıştım. Sonra da bir işkembeciye gidip bir güzel sarımsaklı işkembeleri götürmüştük de arkadaşlarla “Şimdi biz bir yıl boyunca işkembe mi içeceğiz. Ya da sarımsak mı kokacağız. Her neyse deneyelim görelim. Ha, Ha, Ha…(gülüşmeler)” muhabbeti yapmıştık. Deneyimizin sonucu mu? O yıl içtiğimiz tek işkembe çorbasıydı o :))

O gün; ucube kılıklara bürünerek, belirli meydanlara yığılmak,  Saat tam 12.00’de dilek tutmak, nasırına basılmışçasına bağırmak, en yakınında kim varsa ona sarılmak… ne anlama geliyor Allah aşkına!

Dini ve milli bayramlarımız, kandillerimiz ve kutlu gecelerimiz gibi öz değerlerimiz, bireysel özel günlerimiz v.s. dururken ihraç malı kutlamalardan özümüzü ne zaman azat edeceğiz acaba?

Ya da kıymeti sadece yılda bir bilinen, çamların ve senede bir gün için yaşayan hindilerin hakları ne zaman dile getirilmeye başlanacak? Zavallıların dili olsaydı; “Ölümümüz ebedi bir sevda uğruna olsaydı keşke.” derlerdi herhalde. Bu durumda başlarının ne üzere gittiği de meçhul. Ayrıca; o akşam, başka yemek yenmezmiş gibi herkesin aynı mönüye kaşık sallaması taklitçilik değil de nedir?

Peki Müslümanlar olarak bizlerin; İnsanlığa rahmet olarak gönderilen kendi Peygamberimizin, doğum haftasında yaptığımız neler var? Örneğin o hafta hediyeleşiyor muyuz? Hediyeleşmiyor muyuz? Yoksa Peygamberimiz, hediyeleşmekten hoşlanmıyor ve bizlere bu doğrultuda tavsiyelerde bulunmuyor muydu?

Müslüman olmayanlara benzememek için çabalayan bir peygamberden ancak böyle intikam alınabilirdi zaten. Öz olan tüm değerler çirkin, banal, sıkıcı gösterilerek onların yerine tamamen ihraç malı değerlerin yerleştirilmeye çalışılması    -ki bu duruma artık yerleştirilmeye çalışılması demek gerçeklere göz kapatmaktan başka bir şey olmaz-   bir peygamber, ümmet ve onların değerlerinden intikam almaya çalışmaktan başka bir şey değil.  Hıristiyan âleminin lideri bu aralar şöyle bir açıklama yaparsa şaşırmam. “Bu Müslümanlar Noel’in içini boşalttılar siz artık bu günü kutlamayın.” der mi der. Çin’in dahi “Batı âdeti.” diyerek yasakladığı bu ihale, maalesef ki Müslümanlara kaldı.

Yeni yılda bir de dileklerde bulunulur. Ve en fazla dilenen dilektir belki de “MUTLULUK”. Dilek dileyen her insanın en başta dile getirdiği kelimedir. Reel hayatta bu kadar acı gerçek varken, insan özellikleri taşıyanların kayıtsız şartsız sürekli mutlu olmaları da mantığı zorlar ama her neyse. Bu nedenle de dilekten öteye geçemez zaten bu ifade. Ayrıca, her doğum günümüz veya yılbaşında ve hatta her geçen gün, saat, dakika, saniye ve salisede bizim kıyametimiz olan ölüme yaklaşıyorken bu kadar mutlu olabilmemizin asıl sebebi ne ola ki?

Efendim; dedik ya en başında, bilinçaltımıza kazınmış diye. Bu kadar yazıdan sonra ve tüm yazdıklarıma rağmen, ben de bir dilekte bulunmaktan alamayacağım kendimi. Ben, yaşayacağımız tüm yeni zamanlar için BİLİNÇ ve UMUT diliyorum. Bu kavramları özünde muhafaza edemeyip yok edenlerin, kendi varlığı çok da işe yaramaz zira.
 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #