Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı imzasıyla okullara, 18 Ocak tarihinde gönderilen yazıda; öğrencilerden marka kırtasiye malzemesi istenmemesi, okullarda bulunan kitap, broşür, afiş gibi materyallerin detaylı incelenmesi ve yarıyıl tatilinde ödev verilmemesi gibi hususlarda gereği rica edildi.
Rica edilenlere bakıldığında, eğitim camiasının içerisinde bir şekilde yer alanların genelinin gönlünden geçenler olduğunu görmemiz mümkün. Ama elde olmayan bazı durumların dile getirilmesi de elzem.
Mesela; özellikle özel okullarda alabildiğine çağdaş bir eğitim verildiğinin velilere hissettirilmesi çabasıyla idare tarafından velilere sene başında ciddi meblağlar ödetilerek alınan ders kitapları ve bunların arasına sıkıştırılan, dışarıda çeyrek fiyata alabileceğiniz onca hikâye kitabını fahiş fiyatlarla almak ve çocuğuna okutmak mecburiyetinde kalanların durumunu kimlere arz etmeliyiz? Bu hikâyelerin içeriğinde değer aramaktan bitap düşen ama ne dünyevi ne uhrevi bir kazanımla karşılaşamayan velilerin, bu kitapları incele/t/mesi gerekenlere dertlerini bir türlü anlatamaması ne garip.
Marka çılgınlığı başımızı döndürürken, ebeveynlerinden bunun dersini alan küçücük çocuklar, birbirine bu yolla fark atmaya çalışırken, sıradan kaynaklarla ürün çıkarmaya çalışan öğretmenlere sıradan sıfatı yakıştırılırken, kendisini bu çılgınlığa ayak uydurmak mecburiyetinde hisseden öğretmenimizi kime şikâyet edelim?
Karneler çocuğumuzun sınıftaki konumunun göstergesi iken ve diploma notunu etkileyecekken, diploma ise girilen sınavlarda ölçüt kabul ediliyorken, çocuğumuz el birliği ile ve yerinde bir tabirle yarış atı konumuna getirilmiş ve ma-aile hepimiz bu yarışta yerimizi almışken çocuğumuzdan ve o karneyi düzenleyen eğiticiden bunun hesabını nasıl sormayalım peki?
Yıllardır tatillerde verilen ödevler nedeniyle öğrencilerin tatil tadında zaman geçirmedikleri muhakkak. Öyle ki özellikle ilkokul çağındaki çocukların günlük olarak yapmak mecburiyetinde kaldıkları birçok sayfadan ibaret ödev yaprakları, çocukları ve onları yönlendirmek durumunda kalan velileri gerçekten bezdiren cinsten. Bu bezginlik esnasında, tüm gün boyunca okulda neler yaptıklarını sorgulayan veliler de doğal olarak karşı taarruzdalar.
İyi de, okuma yazmayı eğik yazı usulüyle yeni öğrenen çocuklarımızın küçücük elleri, henüz kalem tutma ve el kullanma açısından yeterince gelişmemişken yazımı zor olduğu belirtilen ve çeşitli eleştirilerin odağında olan eğik yazıyı öğrenmeye çalışmaları sonucunda, bu yolda mesafe kat etmişken verilmeyen ödevler neticesinde öğrendiklerini unutma ihtimalini de göz ardı etmemek gerek doğal olarak.
Her şeyin orta kıvamı en güzeli aslında ama bir şeylerin ucunu kaçırmakta da mahir bir milletiz. Yapılan yönlendirmeler ise kaçan uçları toparlamaya yönelik. Önce suç işlenmesi sonra kanuna ceza maddesinin eklenmesi gibi.
Pozisyon olarak, sisteme ayak uydurmak ve sistemi kendimize uydurmak arasında gidip gelmekteyiz. Uyumu yakalarsak ne ala.
Diğer maddeleri bilmem ama ödevlerden başımı kaldıramadığım kendi tatil dönemlerimi düşündüm de bu ricadan sonra, çoluk çocuğun eğitim hayatlarında ilk defa tam anlamıyla tatil yapacakları aşikâr.
Ne diyelim artık, hele şu dönemde dinlesinler de biraz kafalarını, dönüşte yine okumaya devam ederiz canlarını ve gelenektendir, bizler de iyi tatiller temennileriyle noktalayalım bu yazının satırlarını.