Türkiye’de problemler dile getirilirken çok yüksek tonda dile getirildiği için ya inandırıcı olmuyor ya da yapılması, tamir edilmesi, onarılması çok güç olacağı zehabıyla o problemi çözmek için kimse hareket etmiyor. İki durum da sıkıntılı…
Kavramlar pervasızca kullanılıyor. Bu kavramlardan biri de kriz kelimesi... Önüne gelen herkes bir krizdir tutturmuş gidiyor. Peki, nedir kriz? TDK'a göre; konumuzu ilgilendiren kısmı ile alakalı olarak kriz;
“Bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran, çöküntü.” şeklinde tanımlanmaktadır.
Türkiye’de buğday krizi var diyenler; buğday anlamında bunalım ve buhran var, resmen çöktük mü demek istiyorlar?
Hayret!.. Hayret ki ne hayret!..
Bu kelimeyi kullanırken lütfen daha dikkatli olalım. Pandemiden önceki yıllarda ortalığı ayağa kaldırıyorlardı kriz var kriz var diye. Halbuki ufak tefek problemler olmasına rağmen ülkede ciddi bir kriz yoktu. Ama kriz çığırtkanlığı yapanlar bugün gerçek kriz neymiş yavaş yavaş görmeye başladılar.
Satın alma gücünün yüksek olduğu, faizlerin ve enflasyonun düşük olduğu, Türk parasının değerinin daha yüksek olduğu, ülke ekonomisinin daha iyi olduğu geçtiğimiz yıllarda sırf muhalefet için muhalefet yapanlar bugün halk nezdinde inandırıcılıklarını kaybetmiş durumda.
Yalancı çaban misali; sen kurt yokken sürüye kurt saldırdı diye köylüyü yalan yere ayağa kaldırırsan, gerçekte kurt saldırdığı zaman sana inanacak kimse bulamazsın. Dün ülkede kriz yokken, ortalığı ayağa kaldıranlar, şimdi kriz var deyince ciddiye alınmıyorlar.
Konumuza dönersek acaba Türkiye’de bir buğday kriz var mı? Hayır.
Neden hayır? Türkiye un, makarna, bisküvi vs. buğdaya dayalı ihracat yapmadığı zaman kendi kendine yetiyor. Burası Afrika’da Benin, Burkina Fosu vs.. gibi tamamen buğdayda dışa bağımlı bir ülke değil ki...
Allah o ülkelere yardım etsin, Afrika’nın çoğu ülkesi ya Rusya’dan ya da Ukrayna’dan buğday alıyorlardı. Savaştan mütevellit Ukrayna limanları çalışamadığı için buğday sevkiyatı yapılamıyor. Evet, bu ülkelerde buğday krizi var.
Peki, Türkiye böylemi? Hayır... Kesinlikle hayır... Türkiye’nin uzun yıllar ortalaması yıllık 20 milyon ton buğday üretimi mevcuttur. Kuraklık olduğu zaman 18 milyon, yağışlar normallerin üzerinde gittiği zaman 22 milyon ton üretimi var.
Türkiye’de bazı ürünlerin yıllık tüketim ortalamalarına bakalım. Kişi başına yıllık tüketim en fazla buğdayda 182,9 kg ve domateste 118,6 kilogramdır. Bunları 52,3 kilogramla patates, 43,3 kilogramla karpuz, 36,2 kilogramla et, 30 kilogramla yoğurt, 26,3 kilogramla üzüm, 26,2'şer kilogramla şeker, 25 kilogramla içme sütü izlemektedir.
Kişi başı yıllık tüketim miktarlarının biberde 23,7, elmada 23, kuru soğanda 21, salatalıkta ve kavunda 19 kilogramı bulduğu tahmin ediliyor. Buradaki rakamlar ortalamadır.
Buğday tüketimi 200 kg olur veya 220 olur hiçbir zaman 400 kilo olmaz. Buradan bir ihtiyaç analizi çıkarabilir miyiz? Buğdayın 200 kg olduğunu varsaysak 85 milyonla çarptığınızda 17 milyon ton yapıyor. En basit anlamda bu ülke insanının yiyeceği buğday var mı Türkiye’de? Evet, var. Hem de en kurak olduğu dönem de bile yetiyor.
Ama öyle bir yayın yapılıyor ki sanki bizim depolarımızda hiç buğday kalmamış, hatta fırınlarda bile son birkaç çuval un kalmış da biz de bir iki haftaya buğdayımız unumuz bitecek aç kalacağız…
Yapmayın kardeşim... Bu çığırtkanlığın hiç kimseye bir faydası yok.
Türkiye buğday ithal ediyor mu? Evet, ediyor. Bu ithalatı, işlenmiş ürüne çevirip ihraç etmek için yapıyor. Türkiye un, makarna, bulgur, bisküvi ihracı yapmazsa ithalat yapmasına da gerek yoktur.
İhtiyacı yok çünkü. İhracat bir tercihtir, yapmayabilirsin. Eğer bir şey tercihe konu oluyorsa o şey kriz üzere değildir. Bir muhtariyet durumu varsa, bir tercih sebebi varsa, mecburiyet yok demektir. Burandan da kriz yok anlamı çıkar.
Şimdi ihracat mevzusuna gelelim. Dışardan 6 TL mal ettiğiniz buğdayı, 9 TL ye dışarıya işlenmiş mamul olarak satıyorsanız bunun neresi sıkıntılı? Öyle yanlı ve yanlış haberler yapılıyor ki vay efendim “Türkiye buğday ithalatını artırdı. Dünyada ithalatta 9 milyon tonla ikinciyiz.”
Keşke 9 milyon değil de iki katı 18 milyon ton ithal edilse de hatta daha da ilerisi 9 değil 90 milyon ton ithal edilse de o ithal ettiğimizi işleyip ihracat yapsak.
Burada konuşulması gereken konu ithalat değil ihraç ettiğimiz buğdayı kendimiz nasıl temin edebiliriz?
Tartışmaya iyi niyetli yaklaşılmadığı için, tamamen toplumu provoke eden açıklamalar olduğu için, ihracatta kullanılan buğdaya nasıl çözüm buluruz, konusu güme gidiyor...
Bilgiyi, haberi şu şekilde aktarırsanız; Örneğin, devlet tonunu 2250 TL’ye köylüsünden buğday alıyorken ithalatçıdan 6 TL ye buğday alıyor.
Çiftçisine vermediği parayı ithalat yolu ile yabancı ülkelerin çiftçisine veriyor. Halbuki olayın seyri şu şekilde: 2020 yılında buğday 1400 TL iken devlet 2250 TL yaptı. % 40 yakın fiyat artışı oldu. Hatta bazı un fabrikaları buna tepki gösterdi, devlet fiyatı yüksek açıkladı diye. Çiftçinin elinde buğday fiyatı düşmesin diye devlet ithalata izin vermedi. Bu arada dünya piyasasında buğday; pandemi, kuraklık ve savaştan dolayı 250 dolar civarından 450 dolar seviyesine çıktı.
Burada aslında devlet iyiniyetli davranıp ithalata izin vermedi. Ki bize göre bu yanlıştı. Çünkü kuraklık olmuş, ürün az ve ihtiyaç fazla. Yapılması gereken şey devlet en azında 3-4 milyon ton buğday almalı idi...
Bu rakamlar piyasa güven verecek ani artışların önüne geçecekti. Fakat piyasa baskısından dolayı ithalat yapamadı. Devlet ithalat yapıp, buğdayın fiyatını düşürecek yaygarası kopardılar.
Oluşan kamuoyu baskısından dolayı devlet 250 dolara alacağı buğdayı zaman aralıkları ile 300’e,350’ye, 400’e ve hatta 450 dolara almak zorunda kaldı.
2021 yılında buğdayın bir kısmı fabrikaların ve tüccarın eline geçti. Bundan dolayı da buğdayın fiyatı iç piyasada yükseldi. Devlet piyasayı dengelemek için dışardan buğday ithal etmek zorunda kaldı.
Buğday ithalatının sebebi buğday olmadığı için değil, piyasayı regüle etmek içindi. TÜRİB’de, fabrikatörlerde ve tüccarlarda 2021 buğdayı hala var. Yüksek fiyata aldıkları için o buğdayları piyasaya sürmediler.
Serbest piyasa olduğu için devlet hiç kimsenin elindeki buğdaya müdahale edemiyor. TÜRİB’de sektörle hiçbir alakası olmayan kişiler buğdayı alıyor ve bekletiyor. Esas tartışılması gereken budur.
TÜRİB’E giren herkes buğday alıyor. Doktoru, inşaatçısı, tüccarı, fabrikatörü... Herkes…
Kimde para varsa parayı basıyor ve istediği kadar buğday satın alabiliyor. Üstelik TÜRİB’de vergide yok, çok küçük kiralama bedeli var sadece, o kadar. Dolayısıyla buğday esas aktörlerin eline değil sektörle alakasız insanların eline geçiyor. Onlarda uzun vadeli yatırım aracı olarak buğdayı alıyorlar, devletin depolarında kira bedeli ödeyerek, alım satım vergisi vermeden tutabiliyorlar.
Parası olan için o kadar cazip bir konu ki bu… Esas problem buralarda. Siz tali konularda çığırtkanlık yapıp, esas konularda konuşmazsanız burada bir art niyet aranması çok doğal...
Bu arada Türkiye’nin müthiş bir un üretim kapasitesi var. Türkiye’de fabrikalar tam kapasite çalışsa tüm komşularına un tedarik edecek değirmen kapasitesi mevcut.
2021 yılı ocak ayı itibari ile un, makarna ihraç etmeden buğday ithal edemiyorsunuz. Eğer kendi ürettiklerimiz direkt olarak ihracata göndersek bunun eleştirilebilir bir tarafı var. Ama önce ihracat sonra ithalat yapılıyor.
Buğdayla ilgili konuşulacak o kadar konu var ki ithal buğday en son konuşulacak bir mevzu...
Buğdayla ilgili bundan sonra yapılması gerekenler;
- Buğday ekim alanları yeniden artırılması lazım. 9,5 Milyon hektar buğday ekim alanı bugünlerde 7 milyon hektar civarına düşmüş durumda. Bunun tek formülü buğdayın para kandıran bir ürün haline getirilmesidir.
- Buğdayda ekim alanlarının daralmasının sebebi, muadil ürünlerin parasal anlamda daha cazip olması. Çiftçi buğdaydan daha fazla kazancı olan mısır ve ayçiçeğine yöneldi. Neden? Çünkü o ürünlerden daha fazla gelir elde ediyor.
- Buğday kesinlikle yem fabrikalarına yem hammaddesi olarak verilmemesi gerekiyor.
- Fiyatlar güncellenmeli, haftalık ve aylık bazda fiyatlar düzenlenmeli
- Elüs ve TÜRİB sistemi tekrar gözden geçirilmeli.
Bugün parası olan TÜRİB’e giriyor istediği kadar buğday alıyor. Buda stokçuluğu beraberinde getiriyor. Bu konu ile ilgili daha detaylı yazıyı bir sonraki yazıda yapalım.