Kötülük nedir diye bir soru sorulsa ve bu soruya ciltlerce kitaptan bilgilerle detaylı cevap verilse, kötülüklerin babası adına asrın hırsızının İstanbul’da yaptığı vurgundan örnek verilmesi kadar tatmin edici ve açıklayıcı bilgiler içerecek kadar şahane bir cevap verilmiş olamaz.
Mesele asrın hırsızıyla sınırlı değil elbette. Onu destekleyip savunanlar da kötülüklerin hem anası hem de babası mesabesindedir. Bu kötülüklerin anası ve babası olmanın birtakım özellikleri olduğu gibi bunların oluşturdukları algı sebebiyle toplumda olumsuz sonuçlar doğuran yanlı davranışları da es geçmemek gerekir.
PKK’nın silah bırakması ülkemiz için ne kadar sevindirici ise bu kötülüklerin ana ve babaları açısından bir o kadar üzücü mesela. O yüzden bu insanları iyi tanımak lazım.
Suriye meselesinde bütün dünyayı şoke eden devlet aklımızın elde ettiği ultra sonuçlar maalesef bu tür insanların nazarında basit bir mesele olmanın da ötesinde uluslararası ilişkiler bağlamında kayda değer olmayan sıradan bir olay gibi lanse edilmekte.
Hindistan’ın Siyonistlerin kışkırtmasıyla Pakistan’a saldırmaları ve sonuçta uğradıkları hezimetin baş aktörü Türkiye iken bunu görmezden gelenler yine bu her kötülüğün ana ve babası olan tiplemelerdir.
Her mayıs ayı geldiğinde Lozan barış anlaşmasının üzerine gidilmeyi binbir bahane ile engelleyenler de geçmişin karanlıklarına çanak tutan günümüzün kötülük saçan ana babalarıdır.
Her kötülüğün ana babalığına soyunan insanların geldiği damarın iyi tanınması gerektiği kanaatindeyim.
Dualarımızda "Hak'kı hak bilip hak'ka ittiba olmayı, Batılı da batıl bilip batıldan ictinap etmeyi bize nasip eyle.” deriz.
İyilerle kötülerin olduğu bir dünyada yaşıyorsak, her iki kesimi de iyi bilip tanımak gerekir.
İyi adama sormuşlar bu güzel meziyetleri kimden öğrendin diye. Cevaben "kötü adamlardan" demiş güzel adam.
Gezmek, görmek, okumak ve dinlemek bu açıdan önemlidir biz inanlar için.
Dinlediğim bir vaaz mesela...
Bir imam bilirim; medrese tahsili almış ilim irfan sahibi biri...
Bu imam efendinin bir gün kendi köyünün camisinin kürsüsünde verdiği bir vaazı dinlemiştim. Konu haramlarla ilgiliydi.
Hırsızlık yapmak, kul hakkı yemek, hakka girmek, ikiyüzlü olmak, iftira atmak, yalan söylemek, dedikodu yapmak, faiz yemek, zina etmek vb. konuları ayet ve hadislerle temellendirip güzel menkıbelerle tatlı tatlı anlatıp cemaatin istifadesine sunuyordu.
Dikkatimi çekense elinde hiçbir dokümanın olmamasıydı. Vaaz verilmeden önceki hazırlanmanın ne olduğunu bildiğimden dikkatimi çekmişti elinin altında kitap ya da not tuttuğu herhangi yazılı bir metnin olmayışı.
Yine de içimdeki sese, “Alim adamdır sonuçta. Bir de buna yılların birikim ve tecrübesi eklendi mi önceden hazırlanmasına da gerek kalmaz elbette. Ayrıca köyünde misafir durumunda; önceden hazırladığı konulardan bir demet sunsa yeter de artar bile” diyerek kendim cevabı vermiştim.
İmam efendinin verdiği vaazı ben de pür dikkat dinlemiştim üstelik. Hem de dikkatim dağılmadan. Bazen uyuklar insan ya bir konuşmayı dikkatli dinleyince, işte o gün uyku uğramamıştı bile semtime...
İmam efendinin anlattığı her konu güncel gelmişti bana. Hayret ettiğimse her anlattığı konuya uygun tanıdığım tiplemelerin gözümün önüne gelen simalarıydı. Bu yüzden dikkatli ve zevkle dinliyordum kendisini.
İmam efendi bir ara cami cemaatine hitaben 'mesela içinizden birini kaldırıp şunu sorsam' diye nida edince herkesin başını nasıl öne eğdiğini görmüştüm; o an anladım ki sadece pür dikkat dinleyen ben değilmişim herkes öyleymiş meğer. Ben de eğmiştim başımı gayri ihtiyari, neme lazım göz göze geliriz de imam efendiyle, bakarsın sorunun muhatabı ben olurum korkusuydu aslında o anda yaşadıklarım.
Sonuçta bitmesini istemediğimiz bir konuşmayla vaaz veriyordu imam efendi.
Vaaz bitmiş, hutbe verilmiş ve namaz eda edilmişti o gün ve cami çıkışı kısa bir hoşbeşten sonra cemaat dağılınca merakıma yenilmiş olarak içimdeki sesin sorusuna verdiğim cevaba rağmen imam efendinin kürsüde önünde hiçbir not olmadan nasıl cesaret edip konuştuğunu sordum.
İmam efendi nüktedan birisiydi. Ben de o yıllarda üniversite öğrencisiyim ve ilahiyat okuyorum. Derdimi anlamıştı. Dipnotlar peşinde olduğum belliydi. Bilimin gereğiydi bu çünkü.
Merakımı fazla zorlamadan "bak genç kardeşim, köylümüzü ve yakın çevre köylülerini o kadar çok tanıyorum ki omuzların üstündeki her baş, bir konu başlığıdır benim için. İyisini de bilirim kötüsünü de bu insanların. Yıllarım bunların arasında geçti. Bunlardan kiminin iyiliğini görmüşlüğüm vardır kimin de kötülüğüne maruz kalışım. Konumum gereği bazen savunmada kalışım olurdu bazen nasihat edişim. Bunlardan da kimi düzeltmeye çalıştı ahvalini kimi de direndi düzelmemeye. Anlayacağın her baş için uzun uzun hikayem var bu diyarlarda. Bir kötülüğün düzelmesi için zamanı oldu aylarca direndim; dökmediğim dil kalmadı. Haliyle konuyla ilgili yüzlerce ayet binlerce hadis okumuşluğum vardır bu insanlara. Görünürde hazırlığım yok gibi gelse de sana, bana cesaret veren geçmişte yaptığım hazırlıklardır vesselam" diye cevap vermişti bana...
Mümin ferasetlidir. Bu özelliğini kullanmalı her mümin. Kimin dost kimin de düşman olduğu iyi bilinmeli.
Hem Rabbimiz buyurmuyor mu “Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar.”
Bir baş secdeye vardı mı oradan aldığı ilhamla kalktığında Allah’ın emirlerine amade olur. Secdeye inen bu baş, yalan söylemez, yalancıya inanmaz, zalimi sevmez ve zulmüne rıza göstermez. Haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytanlık olduğunu bilir. Haram yemez, harama meyletmez. Zinaya yaklaşmaz. Müskirattan uzak durur. İşte budur müminin yüzündeki secde izleri. Budur mümini ferasetli kılan.
Mümin yüzündeki secde izinden nasıl tanınıyorsa kafir ve münafıklar da öylece tanınır yüz hatlarından.
Uzun lafın kısası her baş bir konuyu temsil eder. Kimin başı güzele örnektir yapıp ettikleriyle; kimin de kötülüklere örnektir yakıp yıktıklarıyla.
Sizce asrın hırsızı ile buna destek çıkan çıbanbaşları acaba hangi konuya uygun düşer?
Mustafa Salim
19 Mayıs 2025 Ankara