Ülkemizde bazı kavram, olay, durum, uygulama ve şahısları anlatmak da zor yazmak da… Anlatmak zor çünkü değişmez ön kabullerimiz, tartışılması mümkün olmayan ön yargılarımız ve meseleye başlamadan mesele çıkaran öngörülerimizle çepeçevre kuşatılmışızdır. Yazmak zor çünkü bilimsel çalışmaların nitelik ve nicelik olarak yetersizliği, tarihi belgelerin orijinal haline ulaşılamaması ve kaynak kitap haline gelmiş eserlerimizin olmaması veya çok az olması, kalemin ve satırların hakkını vermemize mani olabilmektedir. Böyle de olsa bizim adil duruşumuz, hakikate şahitliğimiz ve bireysel anlamda sorumlu olduğumuz gerçekliği ve gerekçesinden ötürü anlatmak ve yazmak mecburiyetindeyiz. Mevzumuz, mesele haline getirilen karma eğitim…
Evet, mayınlı tarlamız. Bu manada her bir sözün olay çıkarma kapasitesinin olduğu ve her sözcüğün anlam kaymasına maruz kalabileceği bir kördüğüm ve farklı zihniyetler arasında bir kör dövüşü. Farklı tanımları olsa da malumunuz karma eğitim; erkek ve kız öğrencilerin aynı okulda ve aynı sınıfta birlikte eğitim ve öğretim görmesi şeklinde ifade edilir. Ülkemizde 1924’te ilkokullarda, 1927’de ortaöğretimde başlatılan karma eğitimin; Milli Eğitim Temel Kanunu’nda madde olarak yer alışı ise 1973 yılıdır. 28 Şubat 1998’e kadar 1739 sayılı Mili Eğitim Temel Kanunu’na rağmen Türkiye’de klasik kız ve erkek okulları vardı. İsteyen veli çocuğunu Çemberlitaş Kız Lisesi, Fatih Kız Lisesi; İstanbul Erkek Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi gibi ayrı okullara gönderebiliyordu. Ecevit Hükümeti döneminde -28 Şubat süreci- Milli Eğitim Bakanı olan Metin Bostancıoğlu, özel okullar yönetmeliğinden değişiklik yaparak bütün okul, kurs ve derslerde karma eğitim mecburiyetini getirdi. O gün bugündür bu uygulama bilimsel, pedagojik ve dinsel açıdan belli bir düzen ve disiplin olarak ele alınmadan ve sorgulamaya tabi tutulmadan uygulanıyor. Öncelikle karma eğitimle ilgili soru sorulan veya bu konuyla ilgili görüş bildiren eğitimcilerin karma eğitime dair hangi bilimsel çalışmaları incelediklerini ve hangi kitapları okuduklarını sormak gerek.
Tabi ki eğitimcilerin şahsi görüşü çok mühimdir lakin bunun bilimsel bilgi ve araştırmalarla temellendirilmesi gerekir. Aksi takdirde bu sadece şahısları bağlar. Eğitimi dert edinen ve derman olmak isteyen kurum, kesim ve kişiler bu konuyla ilgili araştırma yaptıklarında; karma eğitimle ilgili yazılmış bilimsel makale, yüksek lisans ve doktora tezinin ne kadar az olduğunu göreceklerdir. Karma eğitimle ilgili müstakil kitap bulmanın da gerçekten zor olduğunun farkına varacaklardır. Tarihi derinliği olan, eğitimi ve toplumu etkileyen bir mevzunun bilim yuvaları olması gereken üniversiteler tarafından nitelik ve nicelik olarak ciddi manada çalışılmaması da ilginçtir. Bir sonraki yazımızda da aynı konudan bahsetmek üzere birkaç soruyla bitirelim: Önemli düşünür ve bilim adamlarının yetiştiği 19. yüzyılın son dönemlerine kadar dünyanın neredeyse tamamında tek cinsiyetli eğitim modeli uygulandığını biliyor muyduk? Rahibe ve papaz okulları ayrı eğitim yaparken İmam Hatip okullarının ve ilahiyat fakültelerinin karma olarak devam etmesi ne kadar garip ve düşündürücüdür?