Örtünmenin mahiyeti elbette önemlidir. Yine de fıkhen teknik manada örtünmenin nasıl olması gerektiği hususunda açıklayıcı bilgilerin verilmesi gerekir.
Bu itibarla kadın olsun erkek olsun, dinimiz İslam'da her ikisinin kendisine has avret mahalleri vardır ve buraların örtünmesi farzdır.
İnanan her iki kesim bunu imanından dolayı isteyerek ve severek yerine getirir.
Erkeklerde bu sınır diz kapaklarının hemen altından başlayıp göbeklerinin üstüne kadar olan kısmı ile biter. Erkeklerin avret mahallinin bu sınırı hakkında yorum yönüyle mezhepsel farklılıklar olsa da genelinin ittifak ettiği ölçü bu yöndedir. Örtünme duygusu fıtri olduğu için de bir erkeğin toplum içinde atletle gezmesi de hoş karşılanmaz. Ayrıca vücut hatlarını göstermeyecek biçimde giyinme tarzı da bu derecede önem arz eder.
Kadınlara gelince yüz, el ve ayaklar hariç her tarafının örtünmesi Allah'ın emridir; yani farzdır. Giysilerin, vücut hattını göstermeyecek şekilde bol ve dökümlü olması da yine farziyetin bir gereğidir. Hatta dikkat çekici renklerden de sakınılması icap eder. Örtünmenin temel gayesi de fitneliklere sebep olacak tüm bakışlardan muhatapların korunmasıdır.
İslamî hayat tarzının kendi içindeki sınırını ise tabanını fetva, tavanını da takva oluşturur.
İslamî anlayış çerçevesinde kadın ve erkekler için zaruri örtünme dışında takva cihetine taalluk eden giyinme tarzı ise kişinin bilinç ve içinde bulunduğu şartlara göre birbirinden farklı ve uygun modelden giysilerle degişiklik gösterir. Bu değişikliklerin temeli de dış elbise olarak tabir edilen evin dışında gerekli olup ev ortamında giyilen elbise ve birtakım süslenmelerin kapatılmasına yönelik harici bir örtünme emrinden ileri gelmektedir.
Rüştüne ermeyen kız ve erkek çocuklarımızı da yine bu inanç çerçevesinde eğitip yetiştirmek her anne ve baba olarak görevimizdir. Çünkü ağaç yaş iken eğilir...
Diğer taraftan giyinmeyi etkileyen şartlar ise köy hayatı ile şehir hayatının ortamı ve çalışma alanına yönelik pratiklik gerektirecek hususlar yönüyledir. Köyün tarla, bağ ve bahçelerde çalışılarak geçirilen hayatı ile şehir ortamında geçirilen hayatın elbette kolaylık ve biçim bakımından birbirinden farklılığı göz önünde bulundurulduğunda bunun giyinme tarzını da etkileyeceği gayet doğaldır.
Köylerde kadınlarımız yazma ve tülbentlerle başlarını; bedenlerini de giyindikleri şalvar ve üstlerine bıraktıkları gömlek ya da buluzlerle örterek hayatlarını idame ederken içinde bulundukları şartlar göz önüne alınarak kolaylaştırıcı bir çok fetvanın verildiği de bir gerçektir.
Şehirlerde de yine kendi şartları içinde, benimsenen bir hayatı kolaylaştırıcı nitelikte giyinme tarzlarında daha fazla çeşitliliğe gidilir. Türban ve pardesünün oluşturduğu yaygın giyinme tarzını tercih edenden tutun da çarşafa bürünmeyi tarz olarak kabul eden her kadının isteği makul karşılanır; nerede yaşıyorlarsa kanuni düzenlemeler de bu istekleri doğrultusunda, hak ve özgürlükleri gözetilerek yapılır. Peçe takması hatta eldiven kullanması da kişinin tercihine bağlıdır. Övülmeye değer bu davranışlar taktirle karşılanmalı ve saygı duyulmalıdır.
İslamî hayat anlayışında erkeğin kendi fıtratı, kadının da kendi fıtratı doğrultusunda eğitilmesi esastır. Kişilikler ancak bu şekilde yerinde ve mecrasında gelişir ve meyvesini verir. Bu durum "oğlan babadan görür at oynatmayı, kız anadan görür sofra donatmayı" şeklinde atasözlerimize bile konu olmuştur. Kadın ve erkek ilişkileri bu zaviyede devam eder.
Ev oturmalarında haremlik selamlık dediğiniz erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralarında oturup sohbet etmeleri yine bu anlayışın bir gereğidir. Fıtratın olmazsa olmazlarındandır. Hemcinsleriyle bir arada olmak ve hareket etmek bu manada çok önemlidir.
Örtünmenin gereklerinden biri de kadın ve erkeklerin tokalaşmamasıdır.
Bazı ülkelerde toplu taşıma araçlarının kadın ve erkek ayırımı yapılarak bir uygulamaya gidilmesi yine fıtratın eğiliminden kaynaklanmaktadır.
Kadın ve erkeklerin bulunduğu ortamlarda zaruret olmadığı sürece konuşma ve muhabbetlerin yine hemcinsler arasında yoğunlaşıp devam etmesi yine fıtratın olmazsa olmazlarındandır.
Hayatın daha kolay ve huzurlu yaşanmasının yolunu bu fıtri eğilimler açmaktadır.
Bu fıtri eğilimlerin gözetildiği aileler ve bu ailelerin oluşturduğu toplumlar hep sağlam olmuştur.
İslam'ın sağlam ve güçlü aile düzenin temelinde bu kıstaslar yer almaktadır.
Kadın ve erkeğe biçilen roller hep fıtratlarına uygun olmuştur.
Çocukların yetiştirilmesi de bu rol farklılığı esas alınarak gerçekleştirilir.
Bu manada kadının en büyuk rolü çocuk yetiştirmek; yani donanımlı bir anne olmaktır. Zor ve çileli bir zanaattır bu...Alparslanlar öyle kolay yetişmedi. Fatihler çağ açıp kapattıysa bu anneler sayesinde oldu. Yavuzları halife yapan da bu annelerdi. At sırtlarını mesken eden Kanuniler de yine bu annelerin terbiyesinden geçti. Ya Abdulhamidler...Dünyayı titreten bu hanlar hanı hünkarımız hala düşmanı titretiyorsa bunun sebebini yetiştiren annede aramak lazım. Özallar kolay yetişmezdi o anneler olmazsaydı...
Bugün bu annelik rolünün kadınlarımızın elinden alınmaya çalışılmasına yönelik sinsi, acımasız ve çok tehlikeli projeler hayata geçirilmeye çalışılıyor. Sosyal hayatımızı dinamitlemeye matuf tehlikeli süreçlerin içine çekilmek isteniyoruz. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği safsatası bu projenin bir dayatması. Bundan da hemen vazgeçilmesi gerekir.
Bu tür projelerin kök salması için kadınların fıtratıyla oynanmakta. Bunun ilk adımı da örtüye savaş açmaktır. Örtünmeyi özgürlüğün önündeki ilk engel olarak göstermenin temelinde de yine bu sinsi projeler yer almaktadır.
Bugünlerde fenomen diye lanse edilerek genç kızları peşine takan, geçmişlerinde İslamî bir hayatı yaşamış gibi gösterip, açıldıktan sonra özgürlüğün tadına varmış ve bu yeni hayatın zevkini ballandıra ballandıra anlatarak sosyal medya üzerinden tesettürlü genç kızlarımızın açılmasına yönelik kafa karıştırıcı girişimlerde bulunan bu tiplemeler de yine bu projelerin bir devamı.
Sağlam ve güçlü İslamî hayatın temel taşı kadındır. Kadının da temeli fıtratıdır. Bu fıtratın bekası da örtüsündedir. Örtü bir çözülmeye dursun, imlek imlek işlenen sosyal hayat çorap söküğü gibi çözülmeye başlar...
Örtünmek fıtri bir eğilimdir. Buna mani olmak insanlığa en büyük hakarettir; insanlığı katletmektir. Başka bir deyişle dinin emirlerini ihlal etmektir.
İnsanların inançta, hele hele inanmadığı bir yaşam tarzının dayatılmasına maruz bırakılarak baskılanması İslamî olmadığı gibi insani de degildir. Aynı şekilde örtünmeyi imanının bir gereği olarak kabul edenlere yönelik sistematik ve sinsi yaklaşımlara da geçit verilmemeli. Bunu hangi karanlık kişi ve kurumlar yapsa da deşifre edilip gereken yaptırımlara acilen gidilmelidir. Ahlaksızlığın her mecrada özendirildiği bir zamanda örtünmek suretiyle güzel ahlaklılık gereği tavır sergileyen kesimi kollayıp gözetmek insani bir vazifedir.
Kadının, inancı doğrultusuna bir hayatı yaşaması kaydıyla hem okumasında hem de kendisinin ihtiyaç duyduğu ve kendisine ihtiyaç duyulan bir meslekte çalışmasında her hangi bir mahzur olmadığının da altı çizilmelidir. Mesele kadının çalışmasının da ötesinde olan bir husustur. Rabbinin rızasına uygun yasama biçimini engellemeyecek her aktiviteyi yerine getirmesi elbette hakkıdır.
Bugüne kadar okuma ve çalışma hakları örtülerinden dolayı ellerinden alındığı için ülke olarak acı bir geçmişin izlerini yaşayan bir milletiz. Örtünülmemesi amacına matuf piyasaya sürülen projelerin de örtüye karşı örtülü bir mücadele olduğunu bildiğimiz oyunlar da bir yerde örtüye karşı alenen girişilen engelleyici tavırlar kadar tehlikelidir.
Bu nedenle örtünmenin hakikatini her plarformda dillendirmek lazım. Mahremimize saldıran kuduz köpeklere fırsat vermeyelim. Örtümüze sahip çıktığımız gibi sahip çıkana da sahip çıkalım.
Mustafa Salim
27 Temmuz 2022, Ankara