Sosyal medyada çimenli bir alan, on çocuk bir arada ve bunlardan biri imam diğerleri de saf düzeninde arkasında durmuş ve böylece oluşan bir cami cemaati fotoğrafı.
Bu fotoğraf bana çocukluğumdaki oyunları hatırlattı.
1967-78 yıllarında çocukluğumun geçtiği Malatya'nın Arapgir ilçesine bağlı Sarıçiçek yaylasında bulunan Tarhan (Aşağı Dejde, Aşşaği Dejdeliler ) köyünde oyun olarak ev dışında saklambaç, çelik-çomak, birdir bir; ev içinde de beştaş, dama ve benzeri oyunların yanısıra çayır çimenlerde büyüklerin tutuşturması üzerine yapılan güreşler vs...vardı hayatımızda.
Kız çocuklar da değişik biçimlerde yaptıkları oyuncak bebeklerle oynardı. Yöresel kıyafetlerle süsledikleri bebekler görülmeye değerdi.
Bazen öğretmenlik oyunu oynardık. Mesela ben öğretmen olmayı çok severdim.
Oyunlarımız içinde imam olmak oynu da vardı. Bu oyunda imam rolünü de yine ben oynardım.
Hemen hemen her mesleğin bir oynu olurdu ve küçük senaryolarla oynayıverirdik istediğimiz meslekten sahnelerle...
Karakol oynumuz da olurdu doktorluk oyunu da ...
Şoförlük oynumuz da vardı ve çok zevk alırdık. Şoför olanınımız en öne geçer ve yolcu olanlar da arkada tek sıra halinde birbirini tutar öylece bir iki tur atarak yolculuk yapardık köy sokaklarında. Köyün altını üstüne getirirdik. Evler arasında korna sesleriyle birlikte çıkardığımız neşeli çığlıklar kuş cıvıltısı gibi nağmeli melodilerle köyün her tarafına yayılırdı.
Oyunlarda asıl dikkatimi çeken ve etkilendiğim imamlık oyunuydu.
Oyun gereği camiye gidileceğinden bir cami mekanına ihtiyacımız olurdu. Haliyle oyun hazırlığı için kendimizi düz bir çayırlığa atardık. Namaz kılacağımız bir alan belirledikten sonra küçük taşlarla bu alanı çevreler, mihrab için de bir çıkıntı yapmayı ihmal etmezdik. Tabi ki caminin mihrap tarafını belirlerken kıble yönüne gelmesine dikkat ederdik. Okula gitmeden yön bilgimiz namazdan dolayı kendiliğinden oluşmuştu.
Camiyi belirleme işi bittikten sonra sıra ibadet hazırlığına gelirdi.
Çayırlık mekan olduğu için su sorunumuz yoktu. O yüzden hepimiz rahatlıkla abdestimizi alırdık. Sonra büyük bir ciddiyetle camiye girer saf tutacağımız yerlere sırayla otururduk. Bu ara müezzinlik yapan ezan okurdu. Ben de imamlığa geçer farz namazlarını kıldırırdım. Büyüklerimizden gördüğümüz gibi saf düzenine de dikkat ederdik. Erkekler önde, kızlar da arkada saf tutarlardı.
Ciddiyetimiz bir tek namaz oyununda kendini gösterirdi. Diğer oyunlar böyle olmazdı.
Mesela karakol oyunu hep kavgalı geçerdi. Oyun gereği iki taraf kavga eder jandarma gelir müdahale ederdi.
Şoförlükte curcuna kopardı.
Çobanlık oynumuz da olurdu.
Sonuçta hangi meslek oynu oynanıyorsa o mesleğin hareket biçimi yansırdı üzerimize...
Öğretmenlikte bilge kişiliğe bürünürken, doktorlukta hasta olanı iyileştirmekle duyduğumuz mutluluğu hala hissederim. Köydeki oyuncu arkdaşlarımdan Yusuf Polat bugün bir doktor, Fazlı Polat tıp fakültesinde bir tıp profösörü.
Zekat veren zengin adam modeli de olurdu oyunlarımızda. O günkü arkadaşlarımızdan Sadık Yıldız bugün yardımsever bir iş insanı...Mustafa Polat, Hasan Yıldız, Halit ve Yavuz Yıldız kardeşler, Eşrefler, Şahinler, Aliler, Latifler, Sadıklar hep o dönem oyun arkaşlarımızdı ve bugün herbiri hatırı sayılır birer iş insanı. Bizden yaşça büyük olanlar da oynardı bu oyunları ve onlar da bugün birer ticaret erbabı. Niyaziler, Vahaplar, Paşalar, Hasan, Cemal ve Osman Yıldız kardeşler, Battaloğolları, Pehlivan Mustafa çocuk ve yeğenleri. Hacıali giller. Sadık Polat ailesi...Örnekler çoğalır gider. Halit ve Hulusi amcamızın çocukları. Ömer, Mustafa ve Tahsin amcamızın çocuklarından tutun da Hacıbekir amcamızın çocuk ve torunlarına varıncaya kadar...Kimler yoktu ki.
Ali Rıza Aktaş 'ın okumasını çok isterdim. Dahiyane bir zekası vardı. Akademik çevreye mutlaka kazandırılması gereken bir beyindi. Yine benzer beyinlerden daha niceleri...
Kaymakam olurdu içimizden biri, köylere hizmet ederdi. Onun hazzı da bir başkaydı bizim için. Öğretmeni teftişe gelirdi kaymakam, bilge öğretmenimiz kendisine kıymet verince bilirdik öğretmenin amiri olduğunu. Nihat Yıldız arkadaşımız büyüyünce İstanbul'da Siyasal'da Kamu bölümünü okudu mesela.
O günkü imkanlar nispetinde okuyanımız fazla olmadığı için arkadaşlarımızın ekserisi babadan tevarüs eden mesleklere yöneldi ki bunların hepsi ticaretle uğraşır oldu ve hatırı sayılır ticaret erbabından birer kişi oldular.
O yüzden oyun deyip geçmemek lazım.
Gerçek hayat oyunlarla başlıyormuş meğer.
Bir bakıma oyunlar çocuklar için hayatın bir provasıdır. Dünyan?