Ah Pinokyo ah, adın çıkmış bir kere... Halbuki seni cebinden çıkaracak daha nice yalancılar var şu dünyada...
Güzelim İstanbul'un başına biri peydah oldu ki ne sen sor ne biz konuşalım. Senin yalanın ne ki rahmet okutturursun ona…
Hani olur ya yanlışlıkla da olsa doğruluktan azıcık bir nasibi olur insanları ki bu da bir derece iyilikten sayılır, neredeeee; bir kere yalanla yoğrulmasın beni ademden birinin hamuru. Neler döner neler sonra?
Yalanı bir tarafa hele mukallitliği yok mu? Taş çıkartır ünlü komedyenlere.
Bir kere kafayı taktı ya ille de bu millete baş olacak diye. Başladı reisi cumhurumuzu taklit etmeye. Hani İstanbul Büyükşehir Belediyesine başkan olduktan sonra Cumhurbaşkanı oldu ya. Zannetti ki kendisi de öyle davranırsa o da Cumhurbaşkanı olacak.
Sonra Kur'an okuyuşuyla başladı işe; yalan yanlış bir Yasin doladı diline onu da seçim arifesinde okurdu her daim. Seçimi kazanınca da okunan Yasinler Kilisede yanan mumlarda sönerdi.
Ramazan gelir, bakar iftar sofasında cumhurun reisi; sen katılırsın da ben katılmaz mıyım diye bu da katılır mukallitkiğinden vatandaşın iftar sofrasına. Gel gör ki ipliğini de pazara duvardaki saat çıkarırdı. Çünkü iftara hayli vakit olduğunu biz uzaktakiler duvarda asılı saatten ancak öğrenirdi.
Şiir okurken hapsi boylar, mağdur olur ve sonrasında basınca millet onu bağrına; mukallidimiz boş durur mu? Marifeti kendinden mankul bir edayla bülbülü taklitte kargayı bile çileden çıkartan şiir okuyuşundan milletin ağuşunu beklerdi.
Futbolcudur gençliğinde Reis, bilir bunu herkes özellikle genç neslimiz; bir taklit etmediği futbolculuğu kalmıştı onu da bir TV ekranında diploma denkliği sorusuna verdiği ilgisiz cevaptan öğrendik.
Ah Pinokyo ah, burnu uzamaz ki her ettiği yalandan sonra senin gibi; meğer ne dürüstmüşsün sen, yalanını verirdin ele ki bari bir doğrun olurdu yanı başında hem de burnunun ucunda. Bunda o da yok; çünkü adam külliyen yalan yumağı tüm varlığıyla.
Ah Pinokya ah, sen burun uzatmakla utandığını gösterirdin bari millete; bunun yüzü hedik suyuyla yıkanmış olmalı ki arlanma hak getire.
Bir müminin hatası imanına zarar vermez amma imanlı olan asla yalan söylemez.
Yalanı bize değil de düşmana yarardı hep. Her öne çıktığında Türk dünyasını değil Grek dünyasını sevindirirdi. İslam alemi değil sevinen, ya Hristiyan’dı sevinen ya da Yahudi alemiydi.
Bizde de sevineni yok muydu? Elbette vardı, hem de ne sevinmelerdi.
Mesela;
Gezi zekalılar sevinmişti.
PKK'lılar sevinmişti.
FETÖ'cüler sevinmişti.
Ermeniler sevinmişti.
Sabetaistler sevinmişti.
Kalbi bozuk herkes sevinmişti.
Bir tek müslüman sevinmiyordu bunun her öne çıkışına. Müslümandan sevineni olsa da o da onlar da münafık çıkıyordu.
Düşünüyorum da millet olarak ne yaptık da Allah bizi böyle biriyle cezalandırdı bugüne kadar.
Etme bulma dünyası olduğu için aklıma bin bir türlü sebep geliyordu. Özellikle de İstanbul'da oturanlar ne işledi de o yüzden böyle bir bela fışkırdı yerin dibinden.
Hani Konya ile alakalı anlatılan bir hikâye vardır ya asırlar öncesinden kalma. İstanbul'un şu anki halini görünce o hikâyeyi hatırladım nedense.
Hikayeye gelince:
Kahramanları tabi ki Konya halkı. Hikayenin yaşandığı o kadim zamanda Konya halkının kendine has dillere destan öyle bir dindarlığı varmış ki Allah'tan diledikkeri her şey icabet olunan dua olurmuş. Mesela zalim bir vali gelse ikinci gün makamından olurmuş halkın ettiği bir duayla. Hangi makam sahibi olursa olsun hataları zulme varınca bir dualık işi olurmuş zalim olan kim varsa.
Günlerden bir gün zulmüyle tanınan bir vali tayin edilir Konya'ya. Vali ne kadar zalimse bir o kadar da kurnaz ve de zeki biriymiş.
Makamına oturunca çağırtmış halkı şehir meydanına, nutkunu atmak ve tanışmak için. Ancak gelen herkesin bir de yumurta getirmesini istemiş.
Valinin emrini duymayan kalmamış. Gelen ahali, elindeki yumurtaları önceden belirlenmiş raflara koyup meydandaki yerlerini alınca dinlemeye koyulmuşlar valinin konuşmasını. Kendisini tanıttıktan sonra nasıl bir yönetim sergileyeceğini de bir bir anlatmış.
Konuşmasının bitiminde yumurtalara da değinerek teşekkür etmeyi de ihmal etmemiş. Teşekkürden sonra herkesin getirdiği yumurtayı alıp tekrar götürmesini istemiş. Yumurtasını alan her bir vatandaş meydanı kısa sürede boşaltıp evlerine varsa da bir türlü anlayamamışlar bu yumurta meselesini.
Yeni valinin yönetimi kısa bir süre sonra bezdirmeye başlamış ahaliyi. Öyle ki zulüm derecesine varan yönetimi çevre illerden bile duyulmaya başlamış. Haksız kazanç, adam kayırma, fahiş vergiler, alınan rüşvetler ahalinin haylice bozmuş moralini. Bir sabır, iki sabır derken taşan sabırları sel olup akınca valiyi göndermenin vakti gelmiştir diyerek başlamışlar duaya. O güne kadar her duası kabul olan ahalinin vali gitsin diye ettikleri dualar, haftalar aylar geçmesine rağmen bir türlü kabul edilmez olur. Valinin de gün geçtikçe artan zulmü bir önceki zulmünü arattırır olmuş. Zulümde o kadar ileri gitmiş ki vali, cenazeleri bile kapıdan çıkartırmayıp bacadan çıkarttırıyormuş.
Valinin zulmüne mi üzülsünler yoksa kabul olmayan dualarına mı derken üzüntülerinden kurtuluşun çaresini bir bilgeye başvurmakta bulurlar.
Bilge, ziyaretine gelenlerin dinler derdini can kulağıyla. Anlatmış gelenlerin her biri zulüm adına başından geçenleri. Bilge daha önce de tanıdığı ve bildiği bu Konya halkının bir kusuru olmalı ki diye düşünmüş ve karşılaştıkları zulmün sebebi o dur mutlaka diyerek içinden geçirmiş. Dönmüş yüzünü ahaliye ve kusur sayılacak her ne varsa saymış kendilerine hangisini yaptınız diye. Haşa der o güzelim halk. Bilge de bilir aslında Konyalıların böyle birileri olmadığını. O güne kadar ne kul hakkına girmiştir Konya halkı, ne iftira atmışlıkları vardır, ne yalan söylemişlikleri, ne hırsızlıkları ne de zinaları. Tertemiz birer insandır çünkü hepsi. Anlatılanlardan bir olağandışılık görülmese de valinin yumurta isteğinin altında bir olağandışılığın olabiliceğini düşünür bilge ve anlar o anda masum Konya halkının kurnaz vali tarafından nasıl tuzağa düşürüldüğünü.
Bilge sormuş gelenlere, koyduğunuz yerden aldığınız yumurtalar getirdiğiniz yumurtalar mıydı? Diye. Anlar ki kimi tavuk yumurtası getirmiş, kimi kaz yumurtası, kimi ördek, kimi de hindi yumurtasını. Hepsi farklı farklı yumurtalardı. Alırlarken çoğu getirdikleri yumurtalarını değil de bir başkasının almışlar yumurtasını. İşte meselenin düğümlendiği yer burası demiş bilge. Siz farkına varmadan kul hakkına girmişsiniz ey ahali. Bu da günaha girdiniz demektir. Günahkarın da kabul olmaz duası.
Madem ortada bir günah vardı Konya halkının bundan kurtulmaları gerekirdi. Hele bu bir kul hakkıysa daha da önemliydi. Affı ancak hakkı yenilen tarafından yapılınca mümkün olurdu. Vali için meydanı dolduran halk bu sefer helalleşmek için toplanır ve birbirine olan hakların helalliği dile gelir her birinden. Helal edilen haklar günahı da alır götürür. Huzura eren ahali öyle bir dua eder ki o gün akşamı bulmadan vali apar topar derdest edilir.
Bizim 19 Mart 2025 tarihi itibariyle yaşadıklarımız milli pinokyonun derdest edildiğinin muştusunu yaşattı bizlere.
Başta milletimiz özelde de İstanbullularımızın başlarındaki belalardan kurtulmaları dualarının kabulünü gösteriyor. Kabul edilmiş her bir dua da istikametin doğruluğuna işarettir.
Ramazan bayramı gelmeden yaşadığımız bu bayram daim olsun aziz milletimize. Bu mübarek Ramazan ayında bağlanan şeytanlara öyle zincirler vuralım ki sonrasından da şerlerdinden emin olalım.
19 Mart 2025 tarihi İstanbul’un yeniden fethi olsun.
Mustafa SALİM
21 Mart 2025 Ankara