Cahillik ve canilik zaman ve mekân tanımaz.Şekli değişse de cahil, cahildir ve şiddeti değişse de cani, canidir. Değişen ve gelişen günümüzde tahrip ve talan edilen şehirler… Vahşi doğada bile bir hayvanın başka bir hayvana yapamayacağı şekilde gerçekleştirilen ölümler… Bir konuşmanın ya da kıvılcımın neden olduğu yıkımlar, kıyımlar, kargaşa ve katliamlar…
Azgınlaşan insanoğlu, can çekişen insanlık… Dizginlenemeyen ihtiraslar, ideolojilere kurban edilen gençler, sapık ve saplantılı bir ruh hali… Yaratılış gayesini unutan, unutturan ve halkını uyutan çukurlaşan bir zihniyet…Bu ve birçok nedenin meydana getirdiği en vahşi, en vicdansız, en kanlı iç savaş gayesi ve gayreti güden 6-8 Ekim olaylarını hatırlamamak ve hatırlatmamak mümkün mü? Hafızalarımızı tazeleyelim. Aslında olayların ve terör örgütlerinin uzantılarının birbirine bağlı bir atlı zincir olduğunu görelim.
HDP eş başkanı Demirtaş’ın ABD ziyaretinden sonra onun başkanlığında toplanan merkez yürütme kurulunun:‘’Kobani’de durum son derece kritiktir, IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobani’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halkımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz!’’ şeklindeki ‘’halkımıza acil çağrı’’ başlıklı notu çatışmanın ve çarpışmanın fitilini ateşlemişti. Lakin gerçek farklıydı. Kobani’ye ambargo dedikleri günlerde Türkiye, sınıra gelen 160 bin Kobanili mağdur halka kapılarını açmıştı.
IŞİD ve Kobani bahanesiyle Müslüman Kürt halkına dönük saldırılar sonucu 50’den fazla insanımız hayatını kaybetti. Yakılan, yağmalanan, taşlanan okullar, kütüphaneler, müzeler de cabası… Bu olaylarda 112 okul yakıldı, yıkıldı. 1113 bina kullanılamaz hale getirildi ve 3000 iş yeri de zarar gördü. Kürt halkının haklarını savunduğunu iddia edenler yine en fazla kendi halkına mağduriyet yaşattı ve yaşatmaya da devam ediyorlar.
PKK ve uzantıları dindar Kürtlerin kanlarını döktüler. Ocaklarını söndürdüler. Tarihin kanlı, kirli, kinli sayfaları arasında yer alacak pek çok terör olayını gerçekleştirdiler.
Nitekim Ekim 2014’te, kadim bir tarihe ve kültüre sahip mazlum ama mağrur Diyarbakır’da 16 yaşındaki Yasin Börü, Ahmet Dakak (19), Hasan Gökguz (25), Riyad Güneş (28), Yusuf Er (18) kurban eti dağıtırken bu azgın ve taşkın grubun saldırısına maruz kaldılar. Mahkemeye sunulan delillere ve otopsi raporuna göre önce silahla vuruldular. Akabinde boğazını kestiler. Ardından dakikalarca bıçaklayıp üçüncü kattan attılar ve üstünden arabayla geçtiler. Yaptıkları vahşet yetmezmiş gibi başını taşla ezdiler ve bedenlerini yaktılar. Beşi olay yerinde şehit olurken ibret olsun diye yaralı olan Yusuf Er’i serbest bıraktılar. Hatta cansız bedenleri öyle bir haldedir ki Yasin’in annesi morgda oğlunu ayağındaki ben sayesinde teşhis eder. Bu vahim durumun bir insan için özellikle de bir anne için ne kadar zor olduğunu düşünebiliyor muyuz? Bu canilere verilecek hangi beşeri ceza yüreklerdeki yangını söndürebilir, hakka ve hakkaniyete uygun olabilir, caydırıcılık sağlayabilir? Bunları azmettiren, ülkemizin kan gölüne ve ateş topuna dönmesine neden olan siyasilerin yaptıkları yanlarına kar mı kalacak?
Şimdi de akıllarda oluşan sorulara cevap arayalım. Uzun bir zamanı kapsayan bu hengâme sürecinde polis neredeydi? Polis neden ilk aramadan tam 2 saat 27 dakika sonra olay yerine gelebildi? Yasin Börü ve arkadaşları sığındıkları daireden hemen aramalarına rağmen polisin müdahalesi 155 hat sorumlusu 3. emniyet amiri tarafından bilerek geciktirildi. Bu emniyet amiri FETÖ’ye üye olmaktan tutuklu. 17-25 Aralık sürecinden sonra paralel polislerin yanlış bir uygulamayla doğu ve güneydoğuya sürüldüğünü biliyoruz. Bu terör örgütlerinin birbiriyle bağları veya bağlantıları artık sır değil. Bölgede bu taşeron ve terörist örgütler kullanılarak HÜDA PAR üzerinden bölge karıştırılmak istendi. Ancak dindar Kürtler oyuna gelmedikleri gibi sahnelenmek istenen oyunları da bozdular.
Esra Elönü’nün Şehit Yasin Börü için yazdığı şiirin son kısmıyla bitirelim:
‘’Ya Samet, kardeşlik sancağını yere düşürmeyen Amed’in Musabına ve o kutlu arkadaşlarına şahit ol! Biz bu yiğide yerden göğe kadar şahidiz ya Rab! Şahidiz Ya Rab! Şahidiz.
Ve Ey Zalimler! Bizi faniliğimizden vurabilirsiniz ama kardeşliğimizden asla. Kardeşliğimizden asla.‘’