Edilen yeminler veya içilen antlar bireyin ve devletin dini, siyasi, sosyal ve kültürel yapısıyla ilgili birçok alanda fikir vermektedir. Basit bir ifade, gösterişli bir tören veya şölen olmanın ötesinde yeminler; kodlanan zihinleri, kuşatılan zihniyeti, kararlaştırılan ortak ilke ve ülküleri göstermesi bakımından önemlidir. Yeminler teminattır, taahhütnamedir.
Farklı bölge ve ülkelerdeki yeminlere baktığımızda yeminlerin tarihsel, kültürel bağlarla şekillenen, medeniyet tasavvurunu yansıtan, kutsallar ve korunması gereken değerler üzerinde temellendiğini görmekteyiz.
Mesela, Amerika’da seçilen başkanlar önce kiliseye giderler, ardından İncil üzerine yemin ederler. 45. ABD başkanı Trump da iki İncil üstüne ve bir papaz karşısında şöyle yemin etti: “ABD’nin başkanlık makamını içtenlikle yürüteceğime ve elimden gelenin en iyisini yaparak ABD Anayasası’nı muhafaza edeceğime, koruyacağıma ve savunacağıma ciddiyetle yemin ederim.”
Kısa ve kutsal kitap üzerine yapılan bir yemin…
Okunması kolay, kapsayıcı ve kesin bir yemin…
Nitekim İsrail’de Tevrat, İran’da Kuranı Kerim üzerine yemin edilirken; İngiltere, İspanya, Romanya, Yunanistan gibi birçok Avrupa ülkesi kutsal kitapları olan İncil üzerine yemin etmektedirler. Zira Almanya’da seçilenlerin tamamının ettiği yemin metninde:’’ Alman halkının refahı için tüm kuvvetimle çabalayacağıma, onları her türlü zarardan koruyacağıma, Anayasayı ve Federal yasaları koruyup sürdüreceğime… yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun!’’ denilmektedir. Tabi Almanya’da olduğu gibi Avrupa ülkelerinin çoğunda dinsel ifadeler şahsın tercihine bırakılmış. Bununla beraber farklı inanca sahip kişiler parlamentoya seçildiklerinde kutsal kitaplarına el basarak yemin edebilmektedirler. ABD, İran ve Yunanistan’da bu durumun örnekleri görülmüştür.
Kutsallar üzerine yeminlerin edildiği gelişmiş, laik, demokratik ama Hıristiyan ülkelerdeki uygulamalar sorunlara yol açmaz iken İslam toplumlarında bu bağlamda söylemlerin bile tepkiyle karşılanmasını sormak veya sorgulamak gerek. Haktan ve halktan kopuk, tarihine ve kültürüne karşı, azgın azınlık ve uzantıları dini herhangi bir mevzu dillendirildiğinde Batı’da bile uygulanmayan, farklı yorumlamaları ve uygulamaları görülen laiklik safsatasını koz olarak kullanmaktadırlar. Trump veya diğer Batılı liderler, laik olmalarına rağmen İncil üzerine yemin ettiklerinde alkışlayanların, Erdoğan’ın Kuran üzerine yemin etmek istediğinde ayaklanacaklarını tahmin etmek hiç de zor değil.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk meclisindeki ilk yemini eden ve daha sonra hiçbir dönemde yemin etmeyen Mustafa Kemal:’’Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bila kaydü şart hâkimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyetin esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma Vallahi, diyerek Kuran-ı Kerim üzerine yemin etmiştir.
Günümüzde ise milletvekillerinin içtiği ant şöyle:’’ Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.’’ Cumhurbaşkanının içtiği antta ise birkaç ekleme yapılmıştır.
Darbecilerin yargılandığı, sivil anayasa ve Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş çabalarının sürdüğü ülkemizde bir darbe anayasası olan 82 anayasasının 81. maddesi üzerine içilen andın artık değiştirilmesi gerekmiyor mu?
Darbeye karşı olanların darbecilerin dayattığı yeminle iş başı yapmaları ve yemin metninin cümle yapısı, okunuş zorluğu, içindeki çelişkiler ve ilkelliğin artık değiştirilememesi nasıl izah edilebilir?
Halkın değerlerini önemseyen ve düşüncelerini önceleyen bir iktidar kapsayıcılığı ve bağlayıcılığı olan, kutsalın temele alındığı bir yemini ne zaman yürekten yürürlüğe geçirecek?