İslami bir yaşamı anlamlı kılan kavram, değer ve ilkelerimiz modern zamanın bozucu, boğucu ve bitirici etkilerine maruz kalmaktadır.
Sessiz, sinsi ve derinden gelen dünyevileşmenin etkisiyle temel kavramlarımızdaki anlam kayması ve hedef sapması çok ve çeşitli sorunlara neden oldu.
Nitekim İslam’ın ana meselelerini bile eksik ve yanlış anlar olduk.
İbadetleri sıradanlaştırdık. Ayet ve hadisleri sloganlaştırdık.
Dini, seçim ve geçim derdine dönüştürdük.
İlke ve değerlerimize yabancılaştık. Toplum olarak yozlaştık.
Bizlerin tetkiksiz, tenkitsiz ve tahkiksiz dindarlığı da kavram ve değerlerin içinin boşaltılmasına ve arzulara göre anlamlandırılmasına yol açtı.
Nice nezih kavram, kerih işlerin ve anlayışların kamuflajı olmadı mı?
Günümüzde özgürlük; başıboşluk, kuralsızlık, hayâsızlık, hesapsızlık ve kendi başına buyruk olmak şeklinde algılanmıyor mu?
Değerlerimizden ve ilkelerimizden bağımsız bir özgürlük anlayışı bireyin imhasına ve toplumun ifsadına neden olmadı mı?
İtaat; körü körüne bağlılık, sorgusuz sualsiz teslimiyet ve iradesizlik olarak anlaşılmıyor mu? Bu yanlış algı nedeniyle bazı örgüt ve cemaatler Müslümanlar üzerinde nüfuz alanları oluşturup onları dünyevi emelleri uğruna kullanmadılar mı?
Koşulsuz itaat eden, sorgulamayan, silik ve sönük tipler yetiştiren FETÖ, bu şekilde hedefine, hayaline ulaşmaya çalışmadı mı?
Tedbir, korkaklığın diğer adı olarak değerlendirilmiyor mu? Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın anlayışı, insanımıza aşılanmadı mı?
İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak bizler için asli ve acil bir farz değil miydi?
Bayramlar, ibadet ve ziyaret amaçlı iken ticaret ve tatile dönüşmedi mi?
Sinmeye, susmaya ve her türlü olumsuzluğu sineye çekmeye sabır diyebilir miyiz?
Dinamik bir ruh taşıyan sabır kavramını zilletten ayırmak gerekmiyor mu?
Muttaki olmayı, miskin ve münzevi olmaktan ayırmak durumundayız.
Tevekkülü de tembellik olarak algılamaktan vazgeçmeliyiz.
Acaba, onur sözcüğü kullanıldığından beri hiç bu kadar onursuzluğa konu oldu mu?
Ramazan ayında düzenlenen, fuhşun ve sapıklığın ‘’Onur Yürüyüşü’’ olarak adlandırılması ve bu hayâsızlığın ciddi bir tepki görmemesi manidar değil mi?
Peki, sözde ‘’Adalet Yürüyüşü’’ne ne demeli? Bu mudur gerçekten adalet?
Sizdense kayır, bağır, çağır, yürü değilse karışma, sessiz ol, görmezden gel.
Dizginlenemeyen ihtiraslar, dindirilemeyen arzular, doyurulamayan açlıklar hepimizi yavaş yavaş ele geçiriyor.
Maalesef günaha müsamahalı, harama müsaadeli bir yaşama alıştık. Helal olmayan bir hayatın sonunun helak olacağını bildiğimiz halde…
Temel kavramlar, zihinlerde yerli yerine oturmaz, değer ve ilkelerimiz zihniyetimize yansımazsa sonuç ne olur?
Yamuk idrak… Yanlış kulluk… Yaralı bilinç… Tahrip ve tahrif edilmiş İslam…
Nedir nihai çözüm?
Anlamda derinleşmek, değerde buluşmak ve dünyevileşmeyi aşmak kitapla barışık, Nebi ile tanışık olmayı gerektirir.
Bizlere düşen görev, vahyin bütünlüğü içerisinde değerleri, kavramları, kimliği, kişiliği ve hayatı yeniden ihya ve inşa etmektir.