İslam’ın niçin insanlığa gönderildiğini ve aslında ne olduğunu anlatan Rebi b. Amir, sömürgeci Sasani İmparatorluğu başkomutanı Rüstem’e şöyle demekteydi:
‘’Biz Allah’ın, insanları kula kul olmaktan kendisine kulluğa, dünyanın darlığından ahiretin genişliğine ve batıl dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkaralım, diye gönderdiği toplumuz.’’
Bu hakikatler, tarihin her döneminde İslam toplumunun yolunu ve yöntemini belirleyen, varoluşumuzun temeli, diriliş ve direnişimizin olmazsa olmaz ilkeleridir. Sadece ve sadece Allah’a abd ( kul/köle) olmak… Dünyayı ahiret için yaşamak… Adaleti egemen kılmak…
Geçmişten günümüze köleliğin şekli değişse bile çeşitli beşeri ve ideolojik sistemlerle kölelik hala varlığını devam ettirmektedir. Adı ister demokrasi olsun ister kapitalizm olsun fark etmez. Hâkim ve hükümran olan Rabbimizin, hayatın tamamını kuşatan nizamının uygulayıcısı olan önder Hz Peygamberin mücadelesinin temelidir, kulları kula kul olmaktan kurtarıp yalnız Rablerine kul olmalarını sağlamak.
Kul olmak, Rabbimizin ol dediği gibi olmak, öl dediği gibi ölmeye çalışmaktır. Yalnız ibadetlerimizle kulluk vazifemizi yerine getirmiş olabilir miyiz? Kulluk, hayatımızın her anında ve alanında Allah’ın hükümlerine uymak ve bunları uygulamakla mümkün olabilir.
Dünyayı ahiret için yaşamak…Bu mevzuda bizler zihinsel bulanıklık ve belirsizlik yaşamaktayız. Ya tamamen dünyevileşen ya da tamamen uhrevileşen bir çizgide olmamız isteniyor. Masa, kasa, nisayı önemseyen dünyacı bir anlayışı kabullenemeyeceğimiz gibi dünyayla bağlarını koparan silik, sönük, mistik bir algı da makbul değildir. Dengede ve dengeli olma halinden bilinçli bir şekilde uzaklaştırılmak isteniyoruz. Gayemiz ve gayretimiz, dünya hayatının kazanımlarını ahiret kazançlarına dönüştürmek olmalı.
Adaleti egemen kılmak…Değişmeyen ve değiştirilemeyen gündemimiz olmalı: insanları küfrün ve şirkin karanlıklarından tevhit ve istikamet eksenli aydınlığa çıkarmak… İslam’ın öngördüğü adaletin çağları aşan, hayata yansıyan, nebevi örnekliğini güncelleştirmeliyiz.
İnsanları evden erensele doğru şer ve şeytani odakların egemenliğinden kurtarıp hayat ve hidayet kaynaklarına ulaştırmak Müslüman olan herkesin ve her kesimin görevidir. Rebi b. Amir’in İslam’ı soran ve sorgulayan Sasani İmparatorluğu başkomutanı Rüstem’e verdiği cevap dini en iyi anlayan ve anlatan sahabe neslinin anlayışını yansıtmaktadır. Her zamanda ve zeminde bizler de dinin temel mevzularında açık, net olabiliyor muyuz? İslam’ı temsil ve tebliğ sorumluluğunu yerine getirebiliyor muyuz? Mensubu bulunduğumuz cemaatin, tarikatın, grubun, derneğin düşüncelerini mi önceliyoruz dini anlatırken? İnsanlara bize gel, bana gel demektense kendine gel diyebiliyor muyuz?
Değişen dünyanın değişmeyen hakikatlerini, fikirde tevhit ve hayatta istikamet eksenli bir şuurla kaynaştırma ümmetin yeniden ihya ve inşasını sağlayacaktır.