Günümüzde dünya; küresel bir bozgunculuk, sömürü ve yok etme anlayışıyla hareket eden istilacı, işgalci egemenler yüzündenden meçhule ve kaosa sürükleniyor.
Dil, din, ırk, mezhep ve renk ayrımı olmaksızın tüm insanlığa sunacak özgün ve özgür bir medeniyet algısından uzak olan Batı; kan, kir ve kinin yayılmasına neden olmaktadır.
Bu işgalci ve istilacıların özellikle İslam coğrafyasındaki sınır, hukuk ve ahlak tanımazlığı ürkütücü boyutlarda…
Dehşete, vahşete ve korkuya uygun zemin hazırlayan bu körleşmiş ve köhnemiş zihniyet yüzünden ülkeler; karamsar ve karışık…
Nesiller kaygılı ve kuşkulu…
Enerji kaynaklarına çöreklendiklerinden çöken veya çökertilen toplumlar, onursuzlaştırma girdabında…
Çözülen ve çürüyen aile, ahlak, adalet anlayışı Müslümanları sarıp sarmalamakta…
Talan ve tahrip her alanda…
Zihninler ve bedenler esaret altında…
Öğretilmiş çaresizliğin, üretilmiş korkunun neticesidir; soysuzlaştırılan kitleler, sindirilen kesimler, sönük ve silik siyasetçiler, sapıtan din(i)darlar, saçmalayan sanatçılar, sürünen ve sömürülen milletler…
Güçlü ve zalim olanların, zayıf ve güçsüzlere neler yaptıklarını, hayat haklarını ellerinden aldıklarını, şeref ve haysiyetlerini nasıl ayaklar altında çiğnediklerini görüyoruz.
İnsanoğlunun ortak değerlerini ve yeryüzünün zenginliklerini (ç)alıp kendi rahatları ve refahları için kullandıklarını acı ve aciz bir şekilde seyrediyoruz.
Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta, Arakan’da, Bosna Hersek’te, Doğu Türkistan’da, Suriye’de ve diğer mazlum, mağdur coğrafyalarda kısık sesimiz ve pasif tepkimizle izlemek zorunda kaldığımız gibi…
İmtihan zor ve zahmetli lakin çok boyutlu…
Dıştan emperyalistler, içten onlara ortam hazırlayan şer ve şeytani odaklar… Kendini küçümseyen, gücü ve zenginliği kutsayan, özüne ve sözüne yabancılaşan, kimliksiz ve kişiliksiz kişi, kesim ve kurumlar toplumları; dalkavukluk, ihanet ya da birbirine kırdırma yöntemiyle tamamen etkisizleştirmektedir. İçteki bu kirli maşalar ve batıla uşaklar Truva atı vazifesi görürler. FETÖ misali…
Firavunlar, Nemrutlar uzun iktidar dönemlerini kime ve neye borçludurlar? Nereden ve nasıl güç alırlar?
İslam topraklarına musallat olan özellikle ABD, Rusya, İngiltere ve İsrail’in çirkinliklerinin haddi hesabı yok. Çağımızın Firavun’u, Nemrut’u, Neron’u, Şeddat’ı olan bu zalimler karşısında maalesef sel sularının sürükleyip götürdüğü çer çöp hükmündeyiz.
Evet, bu onursuz ve olumsuz gidişe seyirci mi kalacağız, yoksa yeniden bir inşa ve ihya hedefini gerçekleştirmek için var gücümüzle çalışacak mıyız?
İslam diyarları yoksul değil, yoksullaştırılmış ve yoksunlaştırılmıştır.
Bu işgal ve istilaya karşı öncelikle tevhit ve özgürlük bilinciyle yüklenmeliyiz. Yozlaşan duyarlılıkların, aşınan değerlerin, yıpratılan inançların, yalnızlaştırılan inananların dermanı Nebevi yolun ve yöntemin taliplisi ve takipçisi olmaktır.
İman var oldukça imkân ve umut da var olacaktır.
Artık doğmak, doğrulmak ve direnmek zamanı…
Ümitsizliğe kapılmadan, acze düşmeden…
Zihinlerdeki kuşatmayı kırıp yüreklerdeki mücadele ruhunu kamçılayarak…