İLAHİ EMİR: DOSDOĞRU OL!
‘’Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…’’(Hud:112)
Âlemlere rahmet olarak gönderilen, örnek ve önderimizin belini büken, saçını ağartan bu ayet değil miydi?
Nitekim hayatının her anında ve alanında emrolunduğu gibi dosdoğruydu.
Mekke’de işkence dolu bir hayat yaşarken de…Taif’te taşlanırken de…
Medine’de on binleri peşinden sürüklerken de dosdoğruydu.
Çok sevdiği ve terk etmek zorunda kaldığı Mekke’yi fethederken de…
İktidar, kadın, şan şöhret, mal mülk teklif ettiklerinde zerre kadar meyletmedi. Duruşu vahye tabi ve tavizsizdi. Çizgi çıkar çatışmasında hiçbir zaman çizgisini bozmadı.
İslami duruşun sonuca değil, ilkeye odaklı olduğunu yaşantısıyla da gösterdi. Sadece tevhid ve istikamet yolunu da göstermedi. Nasıl dosdoğru olunur ve kalınır, bunun en güzel örneği oldu.
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak, Rabbimizin ‘dur’ dediği yerde olmaktır.
‘Ol’ dediği gibi olmaktır.
‘Öl’ dediği şekilde ölmektir.
Dosdoğru olmak, yaradılış ahdine vefadır. Onurlu bir duruş, sahici bir var oluştur.
Şirke, zulme, zillete itirazsız iman ikiyüzlülüğe götürür. Tetkiksiz, tenkitsiz, tahkiksiz bir dindarlığın sonucu değil mi bunlar?
Şirkin her çeşidine yüksek sesle itiraz edebiliyor muyuz?
Kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın; zalimin karşısında mazlumun yanında yer alabiliyor muyuz?
Sadece sohbet halkalarında hayata yansımayan itirazlarla ya da imanın en zayıf derecesi olan kalple buğzetmekle mi yetiniyoruz? Nebevi yaşayışı ve duruşu anlamadığımız için zillet, zina, zulüm, yozlaşma bireyi ve toplumu sarmadı mı?
Yağcılık, yamukluk, yalakalık karakter halini almadı mı?
Kendimize ve çevremize bir bakalım.
Kaypak, kararsız, tutarsız bir duruş hayat tarzı haline gelmedi mi?
Modern zamanların bozucu, boğucu ve bitirici etkilerine karşı Nebevi duruşa ihtiyacımız var. Bu duruş; iman, istikamet ve ihlasla anlam kazanır ve şekillenir. Düşüncede tevhid, amelde istikamet ve bunları koruyacak ihlas…
Bütün mesele istikamettir. Hidayetin aydınlığında bir istikamet…
Mahşerdeki sıratı geçmenin, dünyadaki istikametimize bağlı olduğunu bilmeliyiz.
Nebevi duruş, müstakimdir. Zamana, mekana ve şartlara göre değişmez.
Nebevi duruş, muhaliftir. Nifaka, fesada, zulmete, zillete, zulme, şirke, sömürüye karşı…
Resulullah’a dayanmayan duruş, uymayan herhangi bir durum boş ve batıldır. Peygamber Efendimiz (sav) bir aynadır. Eksik ve yanlışlarımızı tam olarak orada görebiliriz. Bu aynada doğal ve gerçek halimizle yüzleşebilecek miyiz?
Ve aynadan, ‘’Beni ihtiyarlattı.’’ dedirtecek kadar ağır bir sorumluluk yükleyen şu ilahi kelam yansımakta:
‘’Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…’’(Hud:112)