M.VEYSİ TUNÇ veysi_tunc@hotmail.com

EN YALIN VE YAKIN GERÇEK: ÖLÜM

22 Ocak 2017 Pazar 15:12

Hayat, sormuş ölüme:’’ Neden insanlar beni sever ama seni sevmezler?’’ diye.

Ölüm, cevap vermiş:’’Çünkü sen güzel bir yalansın, ben de acı bir gerçeğim.’’

Evet, güzel bir yalan ve acı bir gerçeklikle yan yana ve iç içedir insanoğlu. Ölüm, hayatın en eskimez, en etkili ve en diri gerçeğidir.

Ölüm, insanoğlunun zamanı geldiğinde gerçekleşeceğini kesinlikle bildiği ancak ne zaman gerçekleşeceğini bilemediği tartışılmaz bir doğruluk ve kaçınılmaz bir gerçekliktir. Her canlı için genetiktir ve gelecektir. Mecburi istikamettir.

Ölüm denilen tekrardan var oluş sürecini ve sonrasını yapayalnız ve tek başımıza yaşayacağız.

Çünkü vekâleten veya sehven ölüm yok. Ölümün hilesi, şikesi ve ihalesi yok. 

Tatili, iptali, takdimi, tehiri de yok. Yaşlılık ve emeklilikle de hiçbir ilgisi yok.

Sınıfı ve sınırı da yoklakin herkesin bir sırası var. Her yeni gün ölümün arifesindeyiz bizler için ölüm ya bayram olacak ya da hüsran.

Böyle olmasına rağmen bize sempatik gelmediği için empati kurmadığımız ölümle yüzleşmek istemiyoruz. Modern zamanların insanları olarak zihnimizden veya hayatımızdan ölümü çıkarmak istiyoruz. Dolayısıyla müfredatta ve mevzuatta ölüm yok. Morglar ve mezarlar gözlerden de gönüllerden ırak değil mi?

Modern hayatın haz ve hız çılgınlığına, dünyayı önceleyen, ahireti öteleyen ve yaratılış gayesini unutturan anlayışına tabi ve talip olanların ölümü anmaları, anlamaları, anlamlandırmaları mümkün olabilir mi?Mesele ebedi âleme açılan bir kapı olan ölümse çevremiz, çehremiz ve çağımız bahanemiz olabilir mi?

Biz inananlar için ölüm, Allahın çağrısına icabet edip fena ve fani olan dünyadan ebedi hayata göç etmektir. Yeniden dirilmek için toprağa düşmektir. Gölgeden hakikate; hayallerden, uyumuşluktan, uyutulmuşluktan uyanmaktır. Aslında son uyanıştır.

Nitekim Said Nursi, Mektubat adlı eserinde ölüm ile ilgili şöyle demektedir:

" Sizlere müjde! Mevt i'dam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz (son bulma)değil, sönmek değil, firak-ı ebedî (sonsuz ayrılık) değil, adem (yokluk) değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam (yok olmak) değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecma'ı olan âlem-i berzaha bir visal (kavuşma) kapısıdır."

Ölümlerin üzerimizde etkisi yok çünkü ölümü tefekkür etmiyoruz. En yakınımızın cenazesinden bile ibret almaz olmuşuz. Ne kazmayı sallayan, ne tabutu taşıyan ne de ölüyü yıkayan haberdar yaptığından.

Mutlak sorgudan önce kendimizi sorguya çekmeliyiz.  

Evet, ey insanoğlu! Hazır mısın ölmeye? Yaptın mı yapacaklarını? Sakındın mı yapmaman gerekenlerden? Yatırımların, ümitlerin, beklentilerin, hedeflerin, hayallerin… neresi için? Tohumun toprağın üstüne yeni bir hayatla çıktığı gibi sen de bir gün kabrinden çıkarılacaksın. Rabbinin huzuruna yalnız, tek ve çıplak varıp hesap vereceksin. Ya feraha ve felaha kavuşacaksın ya dahelake ve hüsrana uğrayacaksın.

Düşün ve hayatını ona göre yaşa.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #