Küresel şer güçlerin, şebek(e)lerin taşeronluğunu ve silahşörlüğünü yapan haşhaşi, hizmetçi terör örgütü, sözde dinler arası diyalog ve hoşgörü adı altında batıl din anlayışıyla inananların zihninin bulanıklaşmasına ve bozulmasına yol açtı.
Fitneye, fesada ve musibete yetkili ve etkili bu örgüt, geniş bir yelpazede çalışmalarını sürdürdü. Ticaret, siyaset, sanat, spor, eğitim… Öncelikle Anadolu’nun zeki ve yoksul çocuklarını okul ve dershaneleri aracılığıyla devşirdiler. Cemaatin evlerinde veya yurtlarında şekillenen bu nesil, ‘’abi veya ablalarının’’ talimatlarına koşulsuz itaat eden, sorgulamayan, silik ve sönük tipler olarak yetiştirildi.
Daha sonra iş, eş, aş konularında kendilerine bağımlı hale gelecek şekilde cemaat üyelerine yardımcı oldular. İmkânlarla etkilediler, istediklerini istedikleri gibi eğittiler ama sonuçta bir kuşağı Fetullahçı Terör Örgütü liderinin heva ve hevesleri uğruna erittiler.
Her zaman ve zeminde bukalemun gibi kamufle olan siyonistle barışık, münkerle tanışık, omurgasızlığa alışık bu zihniyet ve işbirlikçileri devletin önemli yerlerine sızdılar ve sindiler. Darbe teşebbüsü sonrasındaki itiraflar ayan beyan ortada… Asker, emniyet, yargı, eğitim ve diğer kurumlardaki tasfiyelerin niceliksel ve niteliksel durumu devleti kuşattıklarını gösterir.
Sızıntı sürecinde mutlaka birçok devlet görevlisi tarafından paralel yapıya çeşitli imkânlar seferber edildi, ihmaller oldu. Sorular çalındı. Kendilerinden olan örgüt mensuplarını kayırdılar, olamayanlara ise kıydılar. Muhalif dini oluşumlar kınandı, karalandı ve cezaevine kapatıldı. Hür Dava Partisi çevresine ve Tahşiye yayınları çerçevesinde hizmet faaliyetlerini sürdüren Müslümanlara yapılanlar bu duruma örnek gösterilebilir.
İnsan ve para kaynağıyla her geçen gün büyüyen bu Pensilvanya Ordusu, ‘’Mehdi’’ olarak gördükleri ağlak liderlerinin beddua seanslarıyla yeni bir merhaleye geçti. İnanç sistemi, dinin ana kaynakları üzerine değil de ‘’Mehdi’’ olduğu iddia edilen şahsın tartışmalı fikirleri ve takiyye dolu bir yaşam anlayışla harmanlanınca bayağılaşmanın ve barbarlaşmanın önü açılmış oldu.
Mesela, 4 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul 18’inci Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi İlhan Karagöz 572 sayfalık bir gerekçeli karar yazar. Bu kararla Fetullah Gülen’i Mehdi ilan eder. Evet, aynen böyle! Çok Mehdi gördük lakin mahkeme kararlı olanı ilk defa duyduk. Bir de hızını alamayan şimdilerde tutuklu olan hâkim, Hazreti İsa Efendimizin yeryüzüne inip FETÖ liderinin arkasında namaz kılacağını da yazmış.
Bu sapık ve sapkın bakış açısına sahip örgüt üyelerinin Mehdi’nin (!) emirlerine muhalif hareket etmeleri söz konusu olabilir mi? Tabi ki olamaz. Örgüt üyeleri için kapsayıcı ve bağlayıcı olan bu durum, bayağılaşan otoriteye hizmetçi hareketin liderlerinin emri gereği barbarlaşmasına, darbe teşebbüsüne zemin hazırladı. Kullanılmaya müsait olan bu yapı NATO üzerinden ABD, İngiltere ve İsrail destekli işgal hareketini başlattı. Çünkü Türkiye’nin göğsüne hançer gibi saplanan bu örgüt, bir projeydi. Neye, nasıl ve ne kadar tepki vereceği küresel oyuncular ve konjöktöre göre belirleniyordu. Şer ve şeytani odakların ortak noktası; değişen, gelişen ve güçlü bir Türkiye istememeleri, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan şahsında ülkemizde meydana gelen yeniden diriliş ve direnişin engellenmek istenmesiydi.
Nihayetinde çok ve çeşitli nedenler sayılabilir ama bu istiklal ve istikbal savaşında köklerinde maneviyat olan halkımız, milletine sadık olan kahraman asker, polisimiz ve diğer duyarlı kesimler; iç ve dış mihrakların düzenlediği bu melun işgal hareketini püskürttü.
NOT 1: Darbe girişiminden önce planlanan genelde ve yerelde kimlerin nerede görevlendirileceği araştırılmalı, askeri ve sivil darbeciler ortaya çıkarılmalıdır. Kimlere ve hangi kesime dokunursa dokunsun!
NOT 2: Kurum ve kuruluşlardan tasfiyeler gerçekleştirilirken terörist ayrımı yapılmadan (ister FETÖ olsun ister PKK’lı ister DAİŞ olsun) gereken yapılmalı; şahsi yorumlar, kanıtlaması mümkün olmayan duyumlardan hareketle değil belge, kesin bilgiler ve deliller ışığında süreç işletilmelidir. Kurunun yanında yaş da yanmamalıdır.