M.VEYSİ TUNÇ veysi_tunc@hotmail.com

GECİKMİŞ ADALET, ADALET DEĞİLDİR.

13 Şubat 2017 Pazartesi 07:38

Uğruna kan, gözyaşı, ter ve mürekkep akıtılan adaletin herkes için zamında gerçekleşmediği, haksızlık ve hukuksuzluğun kanıksandığı, ahlakın sukut ettiği ve insanlığın iflas ettiği zamanları yaşıyoruz.

‘’Ben Ahmet Turan Kılıç. Sivas olaylarının suçsuz mahkûmu. Yaşım şu an 83’ten 84’e ayak basmak üzere. Sabırla Sivas’a oynanan oyunun bütün ayrıntıları ile ortaya çıkarılarak, bu alçak kumpasın deşifre edilerek, Türkiye ve dünyaya açıklanmasını bekliyorum.’’ diyor mektubunda yirmi dört yıldır cezaevinde olan Ahmet dede.

Ahmet Arslan… Dört ayrı kalp damarında % 100 tıkanma var. Altı defa ameliyat geçirdi ve iki ameliyatında damarı patladı. Her gün on sekiz farklı ilaç kullanıyor. Doktorların ifadesine göre her an kalp krizi geçirebilir. Bu durumuna rağmen yıllardır cezaevinde tutuklu kalıyor.

Mehmet Emin Alpsoy… Yetmiş yaşında. Bel fıtığı ve ayağındaki problemden dolayı yürümekte zorluk çekiyor. Tek başına ihtiyaçlarını gideremeyecek kadar hasta. Oğlu Şehmus Alpsoy ile birlikte ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi.

Tükenen hayatlar… Tutsak geçen yıllar… Mahrum kalınan haklar…

Kurulan kumpaslar… Değişen zamana ve şartlara rağmen değişmeyen mağduriyetler…

Hatırlayalım: ülkeyi kaosa sürükleyen, cumhurdan kopuk Ahmet Necdet Sezer, solcu mahkûmlar için af kararı çıkartmış ve yaklaşık iki yüz mahkûmu tahliye ettirmişti. Niçin bu hak yaşlı ve hastalar için uzun yıllardır hiç kullanılmadı ve kullanılmıyor?

FETÖ kumpaslarıneticesinde İslami davalardan ceza alanların genel durumunu yansıtması bakımından on yedi yıldır cezaevinde olan ve altı kitap yazan Bilal Yararlı’nın mektubunun bazı bölümlerinden alıntı yapalım:

‘'Bize sağlam bir hüküm biçilmiş, yasalar değişir ama lehimize de olsa işleten çıkmaz. İndirimler olur hepsi de bizi teğet geçer. Yargı paketleri ardı sıra çıkar ama bize verilen hüküm bozulmaz.

Tam da 2000 yılında cezaevine girdim. O zamanın emniyetini bilirsiniz, her türlü işkence vardı. Delilden suçluya değil suçludan delile gidilirdi. Çoğunlukla delil ihdas edilirdi. Gözaltında ne avukat ne de bir yakın akrabayla görüşme imkânımız oldu. Hukuksuzlukları sıralasam bir liste çıkar. Bize müebbet cezasını veren Devlet Güvenlik Mahkemesi, AB standartlarına uymadığı için kapatıldı ancak verdiği ceza onandı. (…)

Bunlar bir yana, Ergenekon maznunları (kararı kesinleşmiş mahkûm) için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı verildi ve çıktılar. KCK dahi “FETÖ’nün bir oyunuydu” denilip nicelerini salıverdiler. Biz hep öyle kenarda kaldık.

Adalet bize hiç uğramadı. Eşitliğe razı olduk o da kapımızı çalmadı. İnsan en azında suçlulara karşı eşit davranabilirdi. Geçen aylarda hırsızlık, gasp gibi bazı suçlarda yarı yarıya indirime gidildi ve cezaevleri boşaltılmaya çalışıldı. Kimse de neden suçlular arasında ayrım yapıyorsunuz sorusunu sormadı. Sizce bunda bir tuhaflık yok mu? Biliyor musunuz bugün FETÖ’den içeri girenin Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı var ama benim yok. Öyle bir adalet ki geriye işlemiyor.

FETÖ soruşturmalarıyla ortaya çıktı ki, bizim iddianamelerimizi onların savcıları hazırlamış, müebbet cezalarını mahkeme hâkimleri istemiş, Yargıtay’daki abileri de onaylamış. Açık deliller ortada, yine de tık yok. Şüphede dahi asıl olan maznun lehinde karar vermek iken açık delillere rağmen yeniden yargılanma hakkı bize verilmiyor.’’

Sivil insanlarımızı ve güvenlik güçlerimizi katleden örgütlerin  ( PKK, DHKP-C) mensuplarının bile yararlandığı aflardan niçin 28 Şubat mağdurları yararlandırılmıyor?

Balyoz, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Askeri Casusluk davalarında FETÖ’ye bağlı polis, hâkim ve savcılar tarafından hukuksuzluk yapıldığı gerekçesiyle belli kesimlere beraat verilip görevlerine dönmeleri sağlanırken; 28 Şubat döneminde ve sonrasında FETÖ’cü hâkim ve savcılar tarafından hukuksuzca cezaevine atılan dindar insanlarla ilgili halen bir adım atılmış değil. Bu nasıl bir adalet ve hukuk anlayışıdır.

Söz konusu İslami davalar olduğunda niçin bu güvercin tedirginliği? Hani nerede bizim aydınlarımız, siyasetçilerimiz, hukukçularımız, ilahiyatçılarımız, gazetelerimiz, televizyonlarımız?

Neden bu adaletsizlik karşısında kapsayıcı ve bağlayıcı bir tepki yok. Maalesef bizim cenah, kasabın bıçağını yalamayı sever.

Mazlum, mağdur ve mahkûm olan Müslüman Anadolu’nun evlatları için umut ve ufukolan Cumhurbaşkanımızın şu konuşmasına kulak verelim:

’Böyle adalet olmaz. Onun için binlerce on binlerce insan yandı. Ve bunların arasında ne yazık ki 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl hapishanede çürüyen vatandaşlarımız var. Bunlar oldu. Şimdi bunları düzeltme fırsatı yakaladık. İşte bunu iyi değerlendirmemiz lazım.’

Peki, İslami davalardan dolayı caza alanlar için ne zaman yeniden yargılanma yolu açılacak? İstenen af değil adalettir.

Gecikmiş adalet, adalet midir?

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #