İnsanlık tarihi boyunca kesintisiz devam eden hak ve batıl mücadelesi şeklindeki kadim kavga, günümüzde de bütün şiddetiyle devam etmektedir. Bu temel mücadele zamana, bölgeye ve şartlara göre biçimsel olarak bazı farklılıklar gösterse de kavganın özü hiç değişmemektedir.
Uluslararası şer ve şeytani odakların, hak ile batıl mücadelesinde istedikleri sonuca ulaşabilmek için çok ve çeşitli yerli işbirlikçi kullandıkları bilinen bir gerçektir. Dini algı ve anlayışlarındaki çelişki, Müslümanlarla çatışma, milletiyle çarpışma ve ülkenin çözülmesi için yaptıklarına baktığımızda ‘’otoriteye’’ çalışan işbirlikçilerin önemli bir kısmının, ‘’mehdi’’ olarak görülen emekli vaizin önderliğini yaptığı Fetullahçı Terör Örgütü olduğu anlaşılmaktadır. FETÖ; terör karargâhı, nifak odağı, zulmet ve zillet yuvasıdır.
Dünyevi menfaatler için batıla ve Batıya yaranmaya ve yaltaklanmaya çalışan bu örgütün ciddi tehdit ve tehlike oluşturacak seviyeye gelmesi Müslümanları İslam’la aldatmasıyla mümkün olmuştur. Suret-i haktan görünerek hakkı tahrif ve tahrip ettiler. Nitekim hayat ve hidayet kaynağımız olan ilahi kelam bizleri şöyle ikaz etmektedir: ‘’… Aldatan sizi Allah ile aldatmasın.’’ (Lokman, 33)
Dini, amaçlarına alet eden bu fitne ve fesat yuvası örgüt, hak ile batılı harmanladı. Batılı hakmış gibi dillendirdi ve delillendirdi. İsyanı, haramı takiyye yaparak kendilerine göre haklı gerekçelere dayandırdı. Batılın hoşlandığı Batının hedefleriyle uyumlu ve uzlaşmacı olan ılımlı İslam’la tanındı ve bu sapkın anlayışın taşıyıcılığını yaptı.
FETÖ, şer ve şeytani odaklar tarafından her şekilde desteklendi. Çünkü bu anlayış, kurdukları sömürü sistemine uygun, dış güdümlü ülkeler meydana getirmeye uyumlu; uyutulan, uysal, uyuşuk bireyler yetiştirmeye yardımcı oluyordu.
Diriliş ve direniş temelli bir İslam; Emperyalistlerin, Siyonistlerin ve bunların uşaklığını yapan FETÖ’nün yapmak istediklerini engelleyeceğinden bu anlayışa sahip muhalif, muvahhit ve mücahitleri psikolojik baskı, tehdit, ambargo ve hapsetmekle yok edeceklerini sandılar. Orijinal bir nurcu oluşum olan Tahşiye’ye, hakkı haykıran, dindar Hür Dava Partisi çevresindeki oluşumlara ve ümmet coğrafyasında yetkin ve etkin, mahrum, mağdur, mazlumların hamisi olan İnsani Yardım Vakfı’na (İHH) yaptıkları bu durumun en bariz kanıtıdır.
Uzun yıllar dış güçlerin besleyip büyüttükleri bu nifak şebek(e)liği yapan örgüt, ‘’seçilmişlik’’ ve ‘’kurtarılmışlık’’ safsatasına inanmakta ve kendilerine bağlı olmayanları yanılmış, ziyanda hatta cehennemlik olarak görmektedir. Bu sebeplerin de etkisiyle örgütten ciddi kopmalar yaşanmamaktadır. Bu örgüt mensupları, sözde kâinat imamının tırnaklarını, saç tellerini, iç ve dış çamaşırlarını hediye olarak kabul ettikleri, alçıdan yapılmış elini öpüp alnına koymaları, örgüt liderinin kullandığı, kirli peçeteyi yemeleri, Peygamber Efendimiz ile sürekli görüştüğüne inanmaları sapıklığın ve sapkınlığın boyutunu göstermesi bakımından manidardır. Kutsallaştırdıkları örgüt liderlerinin yaptığı ve yaptırdıkları yüzünden İslam’la alakası olmayan bir dine inanmaktadırlar.
Nihayetinde örnek, önder Hz Peygamber Efendimizin şu dua ve niyazını hatırlayalım:
‘’ Allah’ım, hakkı hak bilip hakka ittiba eden (tabi olan), batılı batıl bilip ictinap eden (sakınan) kullarından eyle!’’
NOT: 15 Temmuz’daki FETÖ’nün işgal girişimine karışanların tespitinde ya da sonrasında adalet ve hakkaniyet esas alınmalı. Sadece şikâyet üzerine veya siyasilerin, bürokratların şahsi yorumlarıyla işlem yapılmamalıdır. Militan olanlar ve -yanlış da olsa- bu örgüte sempati duyanlar aynı kefeye konulmamalıdır. Kripto paraleller, örgüt mensubu üst düzey siyasi, sivil ve bürokratlar biran önce belirlenmeli, bataklık kurutulmalıdır.