Balkanlardayız. Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ ve Bosna Hersek.
Merakımızı celbeden, mazimizin canlı tanığı, kanıtı olan topraklar… Bizlere hem yakın ve yatkın hem de uzaklaştığımız veya uzaklaştırıldığımız bir bölge… Dini, dili, tarihi ve kültürüyle kendimizden bir parça… Özellikle geçmiş yöneticilerin ve yönetimlerin –en hafif ifadeyle- ufuksuzluğu ve uyuşukluğu yüzünden umutsuzluk yaşattığımız kardeş coğrafya… Bu gönül coğrafyamız da bize gönül koymuş mudur?
Geçmişe, geleneğe, geleceğe ve gündeme dair farklı ülkelerde karşılaştığımız insan manzaralarından kesitler sunacağız. Çünkü en temel meselemizdir, insan.
1615 yılında inşa edilen, Osmanlıdan kalma Sinan Paşa Camisi’ndeyiz. Gözüme kitabın sayfalarını karıştıran teni yanık, gözlüklü bir kardeş ilişiyor. Hemen tanışıyoruz, Arnavut Soner’le… Çölde susuzluğunu gidermek için kana kana su içenler gibiyiz, ilahi kelamın sayfalarında dolaşırken. Muhabbet esnasında:’’Ben Muhammed’i çok seviyorum.’’ diyor, salâvat getirerek. Ve dökülen inci taneleri… Silme ve gizleme arasında kalan bir beden dili… Arnavut Soner’in yanık olan sadece teni mi?
Farklı dil, renk, ırk ama aynı duygu ve düşünceler… Yaşayarak anlıyorum ki, bize hakiki manada lazım olan: Hablullah ve Habibullah.
‘’Kabile ve ulusun dar sınırlarından kurtulmak için kendinizi Müslüman olarak düşünmeye başlayın.’’ (Aliya İzzetbegoviç)
...
Gezi rehberi, çok dilli Hasip abimiz:’’ FETÖ Makedonya’da hala çok güçlü. Şu Zaman ve Yahya Kemal tabelalarını görüyor musunuz? Yaklaşık yirmi yıl önce geldiler buralara, topladılar para ve adam. Kandırdılar bizi, Allah, peygamber diyerek.‘’
İç geçirerek, kızgın ve kırgın bir ses tonuyla haklı olarak soruyor:’’ Peki siz (Türkiye) neden daha erken farkına varmadınız?’’
Anlatmaya çalıştım bazı kesimlerin farkında olduğunu. Ama Hasip abi haksız sayılmazdı. Korunup kollanmasa büyür müydü, hiç bu kadar yalan ve yılan?
‘’Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.’’(Aliya İzzetbegoviç)
…
Bıçak ustası ve satıcısı Roman İsmet Rüstemov abimiz’e laf arasında kolundaki dövmeyi gösteriyorum: Haram olduğunu biliyorum ama yaptım, diyor.
Ben de ne yazdığını ve niçin yaptığını soruyorum gayri ihtiyari. Nerden bilebilirdim, abimizin bam teline bastığımı? Duygulanıp başlıyor, anlattıkça gözyaşlarına hakim olamıyor ve:
‘’Hatice… Onu çok seviyorum. Çocuklarımın annesi, her şeyim… Beni bırakıp gitti. Bir bilsem, niçin gittiğini… Neden Hatice?’’
Biraz şaşkın, çok mahcup olmuş bir edayla soruyorum:’’ Madem bu kadar seviyorsun abi, neden bir şeyler yapmıyorsun?’’
Roman İsmet Rüstemov abimiz:’’ O benim için öldü çünkü başkası…’’ deyince artık teselli etmem gerektiği kanısına varıyorum. İmtihan, diyorum. Çivi çiviyi söker, diyorum. Beni dinliyor gibi ama dalgın, üzgün, yorgun, yılgın…
Görüşebileceğimiz bir yol, yöntem arıyorum ama nafile… Okuma yok, yazma yok.
Kadim bir dost, bir sırdaş ve candan bir arkadaş gibi sarılıyoruz. Hayırlı ve huzurlu bir hayat temennisinde bulunuyorum.
Gerçekten kader ve keder insanları birbirine bağlarmış.
‘’Hakiki aşk sadece asil bir kalpte yerleşmeyi seçer. Bencil kalpler sevemez.’’ (Aliya İzzetbogoviç)
…
Bosna’nın tek suçu İslami kimliği değil miydi? Farklı yerlerde toplam 850 şehitlik… Kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin 116 Boşnak’ın şehit edildiği Ahmiç köyündeyiz. Köyün imamı yaşananları anlatıyor. Dinlediklerimden ve gözlemlerimden hareketle Aliya İzzetbegoviç’in ne kadar haklı olduğunu anlıyorum. Şöyle diyordu:’’Ben her ne kadar Bosna’nın direnişle anılmasını istesem de acıyla anılacak…’’
İmam, bir fotoğrafı gösterirken biraz duraksıyor. Katliamı gerçekleştiren Hırvat komutan bu köyden ve halen burada yaşıyor, diyor.
Nasıl, diyorum olanca şaşkınlığım ve şiddetimle. Adaletin olmadığından, katil komutanın hapis cezası aldıktan sonra tekrar burada yaşamaya devam ettiğinden bahsediyor.
Anlattıkları beni teskin etmiyor. Niçin bu katile siz gerekeni yapmıyorsunuz, diye sormadan edemiyorum.
Aldığım cevap zihnen ve kalben beni tatmin ediyor. ‘’ Rabbimiz bütün kitaplarında öldürmeyiniz, diyor. Artık olmaz. İlahi adalet elbet tecelli edecektir.’’
‘’Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar, bunların tamamını yaptılar. Hem de Batının gözü önünde; Batı medeniyeti adına…’’ (Aliya İzzetbogoviç)