Günümüz İslam coğrafyasında, bizlerin hayata aktardığı Müslümanlık ile İslam dininin ilke ve değerleri arasındaki makasın bir hayli açıldığını üzülerek görmekteyiz. Elli küsur İslam ülkesi olmasına rağmen huzur, barış ve güven içinde yaşayan parmakla gösterilebilecek bir İslam toplumu bulmakta zorlanmıyor muyuz?
Müslüman toplulukların enerji kaynaklarını sömüren, kendi yurtlarından onları süren, birbirleriyle sürtüştüren rahatını ve refahını İslam coğrafyasına borçlu olan Batı, özellikle dinlerin beşiği, kadim medeniyetlerin eşiği olan Ortadoğu’yu kan gölü ve ateş topuna çevirdi. Etnik ve mezhebi zenginlikleri ayrılığa, ayrışmaya, ablukaya ve ambargoya dönüştürdü. Bu vahim tablonun ortaya çıkmasında sığ Müslümanların; silik, sönük ve savruk liderlerin etkisi görmezlikten gelinemez.
Yeni dünya düzenini istedikleri gibi şekillendirmek isteyen sömürgeciler ve Siyonistler, Müslümanların birliğini, dirliğini ve diriliğini sağlayacak ümmetçilik fikrini tahrip ve tahrif ettiler. Müslüman toplumlara ulusal, mezhebi ve beşeri sistemleri yerleştirdiler. Böylece zihin ve zemin işgali başlamış oldu.
Osmanlıdan geriye kalan devletçikleri, bunların yönetim şekillerini ve çizilen haritalarını incelediğimizde oynanmak istenen büyük oyunun farkına varabiliriz.
Bizleri küçük ülkelere, güçsüz kabilelere ve gruplara böldüler. Aslında zenginlik olan farklılıklarımızdan hareketle bizleri kavgaya, karışıklığa sürüklediler.Bu bulanık, belirsiz ortamlardan istifade eden barış güvercini görünümlü silah tüccarları, etnik ve mezhep temelli örgütler kurdurdular. Kukla liderler üzerinden Müslümanları birbirine kırdırdılar.
Irak, Suriye, Yemen, Libya, Afganistan ve daha birçok ülkede sergilenen kanlı, kinli, kirli oyuna şahit olmaktayız.
Arap ülkelerinin iç ve dış politikalarında özgür ve özgün olduklarına inanıyor muyuz?
Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın ve diğer krallıkların, diktatörlerin durumu ayan beyan ortada değil mi?
İslam ülkelerinin Katar’ı yalnızlaştırma, yıpratma belki de yok etme gayesi ve gayreti nasıl izah edilebilir?
1948’den beri İsrail’le girdiği bütün savaşları kaybeden, İsrail’e karşı bir ve beraber olamayan Arap dünyası ,birkaç ülke hariç, Müslüman Katar’a karşı
birleştiler. Diplomatik ilişkilerini kestiler. Deniz, kara ve hava sahasını kapattılar. Her türlü ihracat ve ithalatı sonlandırdılar.
Neden?
ABD karşıtlığı… İran bağlantısı… Özellikle Müslüman Kardeşlere ve Hamas’a müsaadeli ve müsamahalı oluşu…
Bu kriz kimlere yaracak?
Daha fazla silah satacak olan ABD’ye ve terör devleti İsrail’e…
Nitekim İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, krizin Araplarla işbirliği için fırsat olduğunu ve Araplar’ın tehlikenin Siyonizm’den değil terörizmden kaynaklandığı anladıklarını söyledi.
Arap monarşileri, diktatörleri, ABD ve İsrail’in İhvan ve Hamas kaygısı seçimle yönetimlerin değişmesi fikri ve alternatif bir İslami dünya görüşü ve yaşam tarzı sunmasından kaynaklanmaktadır.
Şehid Seyyid Kutup’un dediği gibi:’’ Onlar Amerikancı İslam’ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere fetva veren, ama Müslümanların siyasi, iktisadi ve içtimai durumlarına fetva vermeyen İslam’ı istiyorlar.’’