Kadim ve derin bir mevzu aslında ihtilaf… Uğruna kan, gözyaşı ve mürekkep akıtılan ihtilaflar; imtihan vesilesi olan farklılıklarımızdır. Görüş ayrılığı ve farklı görüşlerden birini benimsemek anlamına gelir. Uymayış, uyuşmamak ve uygunsuzluk da demektir.
İnsanın olduğu her yerde ihtilaf olacaktır. Çünkü farklı özelliklere ve ‘’tartışmacı’’ bir yapıya sahiptir insanoğlu. İhtilaf konusunda önemli olan, hangi konuda ihtilaf edildiği ve ihtilaflara yaklaşım tarzıdır. Meşru ve yasak alanını belirlemek açısından bu hususlar temel ölçüttür. İhtilafların varlığı meşru çerçevede kalmak ve dinimizin temel meselelerinde olmamak kaydıyla bir zenginlik, kolaylık ve anlamlı bir farklılıktır. Bu tür ihtilaflar rahmettir.
İslam’ın temel meselelerindeki ihtilaflar hoş görülemez. Bu anlamda ayrılığa yol açan beşer kaynaklı bütün görüşler ne kadar çağdaş ne kadar akli olursa olsun kabul edilemez. İşte bu ihtilaflar zahmet ve zulmettir.
Hayat ve hidayet kaynağımız olan Kur’an bizden akide, ahlak, amel ve ahkâm boyutlarıyla bütüncül bir İslam anlayışının yürekten yürürlüğe geçmesini istemekte. Sadece kutsal kitabımızın ahlakını almakla da olmaz. İslam’ın temelinde akidevi ve ameli bir hayat da var. Ve en önemlisi günümüzde ihmal ve maalesef inkar edilmeye çalışılan ahkâm (hükümler) boyutu var.
’’Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle iman eden bir topluluk için Allah’tan daha güzel hüküm koyan kim olabilir?(5/Maide,50) ilahi kelamını artık görmek, duymak ve akletmek gerekmiyor mu?
‘’Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur…’’ (33/Ahzap,36) ayet-i kerimesini ne zaman hayatımızın her alanına indireceğiz?
İşte bu bağlamda İslam bir bütündür.Ahlak, akide, amel ve ahkam… Maalesef, modern zamanların parçacı din algı ve anlayışlarından dolayı İslam hakkıyla anlaşılamadı. Ayetler sloganlaştı. Peygamberin örnek ve önderliği güncellenemedi. Cemaatimiz, mezhebimiz, partimiz, grubumuz olabilir ama biz cemaatçi, mezhepçi, partici, grupçu olmamalıyız. Nitekim vahdet, birlikte hareket etme bilincidir.Aynılaşmak değildir.
Günümüzde ihtilaf ve tefrikaya dini oluşumların lider anlayışı da yol açmaktadır.Din konusunda hiç kimsenin görüşü dinin kendisi değildir, dinden anladığıdır. Dini önderlerin kişisel görüşlerini İslam’ın olmazsa olmaz bir unsuru olarak görmek tevhide değil, tefrikaya; takvaya değil taassuba yol açar. Bunu kavrayamayan oluşumlar hocalarının, şeyhlerinin, liderlerinin yanlışlarında bile keramet aramıyorlar mı? Birçok yapı, liderini ‘’Mehdi’’ olarak görmüyor mu?
İhtilafın varlığının yanında, bir başka önemli husus da ihtilaf ahlakının olmamasıdır. Kendi düşüncesini mutlaklaştıran fikrin değil, fitnenin peşindedir. Bu sürecin, tefrika ve taassuba dönüşmesi kaçınılmazdır. İtham, ifşa, tekfir… Bu durumun farkında olan İslam karşıtı şer güçlerin, harekete geçmemesi düşünülemez. İslam coğrafyasında var olan etnik (Arap-Kürt-Türk) ve mezhebi (Şii-Sünni) farklılıkları, Müslümanların çatışması ve çarpışması için fitne kaynağı olarak kullandılar. Siyonist güdümlü ABD politikasının mimarlarından Zbingniev Brzezinsky’in şu sözü pek manidardır:’’Bundan sonra savaş, Müslümanlarla diğerlerinin savaşı olmayacaktır; Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır.’’
Hakikaten öyle değil mi? Alem-i İslam’ın hali gözümüzde canlanmadı mı?
Parçacı ve parçalayıcı anlayışlarla bugün ümmet pişman ve perişan değil mi?
İhtilaflar çok ve çeşit çeşit… Kimi rahmet kimi zulmet… Ve artık feraset zamanı…
Çözüm:
Vahdet ve istikamet hedefimizi, kapsayıcılığı ile bağlayıcılığı olan bütüncül bir Kur’an ve sünnet anlayışıyla gerçekleştirebiliriz.