Rabbimiz, mutlak mülkün sahibi oluşu ve hükmedişinin bir neticesi olarak ölümü ve hayatı yaratmıştır. Nitekim esma-ül hüsna’dan olan “el Mümit” ölümü yaratan ve her canlıya takdir edip bunu uygulayan anlamına gelir. Ölüm hayattan daha önce var edilmiş, yaratılmıştır. (Mülk,2) Bu bağlamda, insanın hayatı nasıl anlamlandırdığı öncelikle ölümü nasıl anladığına bağlıdır. Ölüm kimileri için helâk kimileri için felâhtır. Ölümü yok oluş, bitiş ve neticesiz olarak gören insan, hayatın manasını anlamaktan uzaktır. Bu anlayışa sahip olanlar bir gün değil her gün ölmektedirler. Ölüm korkusu en temel problemleridir. Kabir karanlığa açılan bir kapı, ölüm sevdiklerine bir daha kavuşamamak üzere bir ayrılık ve son noktadır. Allah’ın dinini yaşamıyor, müslüman gibi hayat sürmüyorsak müslümanca ölmenin de zor olduğu bilincinde olmalıyız. Çünkü örneğimiz ve önderimiz Hz. Peygamber (SAV): “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz, öyle haşrolursunuz.” hadis-i şerifiyle hakikati ortaya koymuştur. Ölüm fena ve fani olan dünyadan ebedi hayata göç etmektir. Gölgeden hakikate; hayallerden, uyumuşluktan, uyutulmuşluktan uyanmaktır. Mezar ahiret konaklarından ilki, kefen hayat sahnesine inen son perdedir. Ölüm öyle bir yoldur ki bir defa, yapayalnız ve tek başına yürünür. Mecburi istikamettir. Fakir, zengin; kadın, erkek; genç, yaşlı ayırmaz ölüm. Herkes içindir ve adildir. Ölüm fani hayata “elveda” deyip ebedi hayata “merhaba” demektir. Ölümü unutmak ve ondan kaçmak çare değil. En yakınımızın ve candan dostumuzun cenazesinden bile ibret almaz olmuşuz. Ne kazmayı sallayan, ne tabutu taşıyan ne de ölüyü yıkayan haberdar yaptığından. Evet, ey insan! Hazır mısın ölüme? Yaptın mı yapacaklarını? Sakındın mı yapmaman gerekenlerden? Yatırımların, ümitlerin, beklentilerin, borçların, hayallerin… neresi için? Tohumun toprağın üstüne yeni bir hayatla çıktığı gibi sen de bir gün kabrinden çıkarılacaksın. Rabbinin huzuruna gidip yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını vereceksin. Düşün ve hayatını ona göre düzenle. Hiç kimse Allah’ın belirlediği yerde ve zamandan bir an fazla veya bir an eksik yaşayamaz. (Nisa,78 Ali İmran 145, Fatır 2 ) Bu nedenle insanoğlunun dikkat etmesi gereken mevzu ölümden nasıl kaçacağı ya da ölüm korkusunu bastırmak için neler yapması gerektiği değil, bu dünyada kendisine verilen zamanı en iyi şekilde değerlendirmektir.Fani olan ömrü bakileştirmenin yolları aranmalıdır. Sayısı dahi belli olan nefeslerimiz tükenmeden yapmamız gereken: “Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet (kulluk) et! (Hicr,99)” ilah-i hitabını yaşamak ve yaşatmak…