Kim veya kimlerden olduğumuz, nerede ve nasıl durduğumuz tüm zamanlarda gündemimizde var olan soru veya sorunlardandır.
İnsanın varlığı, yalnız var olmakla kalmak istemez, bir yandan kim olduğunun bilgisine ve sorumluluğuna sahip olmak ister, der Heidegger kimliği tanımlarken.
Bu anlamda kimlik, kim olduğuna karar vermektir. Kişinin kendi farklılığını, farkındalığını ortaya koymasıdır. Kimlik, tercih sorumluluğuyla şekillenir. Tercihlerimizden anlaşılacaktır, kim olduğumuz ve neyi temsil ettiğimiz.
İslam’ın zamanlar ve mekânlar üstü kapsayıcı, bağlayıcı hayati ilke, değerleriyle kimliğimizi temellendirmeliyiz.
Peki, günümüzde İslami kimlik ve kişilik kimler ile nasıl tanınmakta ve tanımlanmaktadır?
Menfaatlerin maneviyatın önüne geçtiği muhafazakâr ve din(i)darlarla mı?
Sinik, silik, sönük ve mistik bir kimlikle mi?
Toplumdan ve tolumun sorunlarından uzak, daha az dindarlık daha çok dünyalık anlayışını somutlaştıran aydın, akademisyen ve ilim adamlarıyla mı?
İslami eylem ve yöntemden uzak sadece İslami söyleme sahip grup ve partilerle mi?
Kinli, kirli ve kana susayan marjinal militanlarla mı?
Ön ve öz kimliğini Müslüman olarak tanımlayan bazı oluşumların, İslam’ı hakkıyla temsil ve tebliğ ettiğinden bahsedebilir miyiz?
Bununla birlikte İslami kimliği terörize, karikatürize ve pasifize etme süreci gözler önünde cereyan etmiyor mu?
Müslüman kimliğinin önüne ve arkasına laik, ulusalcı, liberal, demokrat, sosyalist, milliyetçi, antikapitalist gibi kimlik krizinin belirtisi olan nitelikler sıklıkla kullanılmıyor mu artık?
Ve kimlik krizi denilen şey, aslında iman krizi değil midir?
Vahiy kaynaklı olmayan beşeri sistemleri İslami literatürle savunabilir miyiz? Bu mevcut durum çok kimlikliğe veya kimliksizliğe sürüklemiyor mu bizleri?
Bu kadar eksik ve yanlış algıyla birlikte aşırılık, asabiyet, alışkanlık ve arzulara yenik düşen biz Müslümanlar, kimlik bulanıklığının, başkalaşımının bunaltıcı baskısı altındayız.
Şahsa, şahsiyet kazandıran İslami kimliğin, en güzel ve en güçlü şekilde sunulmasının, savunulmasının gerekli olduğu bir zaman dilimindeyiz.Çünkü zaman da zeminde müsait.
Nitekim bizler için ilk, tek ve son tercih olan İslami kimlik; yeryüzünün imarını, toplumun ıslahını, insani bir dünyanın ihya ve inşasını sağlayacak bir yetkinlik ve yeterliğe sahiptir. Bu anlayışa sahip bir kişilikte metal yorgunluk söz konusu olabilir mi? Sadece cemaatini, tarikatını önceleyebilir mi? Kavmini, kabilesini ve kardeşini kayırabilir mi?
Zulmün, zulmetin, zilletin ve fitnenin izalesi, adaletin ikamesi de Müslümanca yaşantı sonuncunda gerçekleşir.
Bu kimlik, töre ve terör temelli değil, takva eksenlidir.
Çukur kazan ve çukurlaşan değil, çığır açan nesiller yetiştirir.
İslami kimlik, Allah’ın boyasıdır, iman ve salih amel ile şekillenen.
Özgünlük, özgürlük ve özelliğini tevhitten alan fıtri bir boya…
Renkten renge giren ya da renksizleşen değil, İslami ve insani renk veren sosyal kimliklerin en kapsamlısı olan ümmet kimliğinde buluşmalıyız.
Kim olduğunu bilenlere ve kimliğini istikamet üzere koruyanlara selam olsun