Asrımızın gaflet, delalet ve günah tufanları karşısında yüreğimiz, değişik etkilerle çalkalanıp durmakta ve sürekli bir değişim, dönüşüm yaşamakta… Ve bu tufanda, sınırsız emelleri ile önlenemez eceli arasına sıkışan insanoğlu; kalbinde en fazla önceledikleri ve önemsedikleriyle imtihan olmaktadır. İnsanın en fazla sevdiği veya sevdiğini sandığı şeylerle ilgili tercihleri; hayatını şekillendirmekte, ahiretini belirginleştirmekte ya da belirlemekte…
Ebedi felah ile geçici rahat veya hayat arasındakarar vermesi gereken bizler, kalbimizi test ve tespit etmek için gönlümüzü, kime veya neye kaptırdığımıza bakalım. Kalbimizde taht kuranlar neler? Olmazsa olmazımız kimler?
Kazılan hendekler, kurulan tuzaklar, konuşlanan nefsanî ve şeytani arzular mı?
Rant ve ganimet telaşı mı?
Şehvet, şöhret, servet tutkusu mu?
Masa, kasa ve nisa tutsaklığı mı?
Maaş, maç, moda, marka takıntısı mı?
Halden ve helalden anlamayan, siyasi ikbal ve istikbal hesaplarına mı talibiz?
Günümüzde kökleşen tutkular, takıntılar, talepler, tercihler, telaşlar ve sevdalar bizi kime veya kimlere bağladı? Mevla’ya mı Leyla’lara mı?
Özellikle genç zihinler, yürekler istila ve işgalin hedefinde. Barış, özgürlük, eşitlik, özyönetim, özdenetim masallarıyla kundaklanan, kandırılan, kaydırılan körpe bedenler ve beyinler… Kitaptan, kabirden, kıbleden, kutsaldan yoksun ve yoksul yetiştirilen gençlerimiz; modernizmin de etkisiyle doyumsuz, güvensiz, uyumsuz…
Nitekim haz, hız ve kız anlayışının maddi ve manevi tüketim ayağını oluşturan Sevgililer günü rezaleti, kanalizasyona dönmüş kanallar, iffetsizlik saçan diziler nefis ve nesillerin imhasını amaçlamaktadır. Nihayetinde oluşturulmak istenen dışı hoş, içi boş, yüreği loş, gönlü sarhoş bir nesil. Sürüleşen, sürüklenen, sekülerleşen ve yoldan sapan insanoğlunun çıkmaz sokağıdır isyan ve nisyan.
Bu görüntü ve gürültü çağında yaşananların yüreklerimizdeki meşruiyetini ve makbuliyetini sorgulamayacak mıyız?
Şaşırmaya ve şaşırtmaya müsait olan insanın şekillendirdiği ideolojilerin, hükmünün veya tahakkümünün esiri ve eseri haline gelmişse kalplerimiz; yeniden diriliş, direniş nasıl mümkün olabilir?
Batıl, Batı medeniyetin her türlü çürümüş veya çürümeye mahkûm algı ve anlayışından zihnimizi arındırıp yüreklerimizi kurtarılmış bölge haline getirmeliyiz.
Vahiyle istikamet kazanmış akıl, kalbimizin asıl sahibine duyulan ilahi aşk ve salih amele dönüşen sünnet eksenli aksiyon ile yürek seferberliğini temellendirmeliyiz.
Yaratılış gayemize uygun tevhid ve takvayla biçimlenen kalp, İslam’a ve Müslümanlara hadim olursa o vakit, İslam bizlere hâkim, hayata hükümran olur.