Miladi takvimin sonuna geldiğimizde ülkemizin birçok kesiminde ve köşesinde cahiliye adetlerini çağrıştıran bir algı ve anlayışa şahit olmaktayız. Yılbaşı çığırtkanlıkları ve Noel çılgınlıkları…
Küresel, kapitalist bir isyan dalgasıdır, harama davetiye çıkaran yılbaşı kutlamaları. Bir çeşit sömürü ve sömürge düzenidir.
Kötülüklerin anası olan alkolün sınırsız tüketimi…
Nefsi ve nesli helak eden zina ve türevleri…
Ocakları söndüren kumar tehdidi…
Açlıktan ölümler yaşanırken israfın tavan yapması…
Yılbaşı veya Noel kutlamaları, inanç değerlerinin erozyona uğraması ile kimlik krizinin bir sonucudur.
Noel, Hıristiyanlara göre oğul tanrı Hz İsa’nın doğduğunu varsaydıkları ve kutsal kabul ettikleri gündür.
İnançlarını tahrip ve tahrif eden Hıristiyanlar, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizi, peygamber olarak bile kabul etmemekteler. Bizim dini‘dar’, ve muhafaza‘kâr’larımızın Hıristiyanların tanrı diye taptığı, oğul tanrı kabul ettiklerinin doğum gününü bayram havasında kutlamalarına ne demeliyiz?
Nitekim Noelin ve yılbaşının kutlanması ne İslami ne de insanidir.
Biz inananların gerçek kimliğini ve kişiliğini şekillendiren Hicri aylardan ve asıl yılbaşından birçoğumuzun haberi bile yok. Oruç, hac ve kurban gibi ibadetlerimizi bu takvime göre yaptığımız halde…
Zaman şuurumuzu kaybedince zemin de kaydı. Şuur gidince geriye şekil kaldı.
İçi boş, dışı hoş bir nesil…
Haramlar; bireysel tercih, toplumsal kabul ve devlet eliyle işlendi. Böylece dini, ahlaki ve kültürel yapımıza uygun olmayan tavır, tutum ve teşebbüsler sıradanlaştı, benimsendi ve yaygınlaştı.
Unutmamalıyız ki kişi inandığı gibi yaşayamazsa yaşadığı gibi inanmaya başlar.
Ne tuhaftır ki Müslümanlar, inançları gereği kurban kestiklerinde hayvan hakları diyerek ayaklanan ve dine hakaret eden sözde hayvan severler, yılbaşında milyonlarca hindinin katledilmesini görmezden gelmekteler. Bu nasıl bir hayvanseverliktir?
Bir gece için binlerce çam ağacının kesilmesine göz yuman çevreciler, cami inşaatı için yerinden sökülüp başka yere dikilen ağaçlar için ellerinden gelen çirkinlik ve çirkeflikleri alenen sergilemekteler. Bu nasıl bir çevrecilik anlayışıdır?
Cübbeli, sarıklı âlim kıyafeti bile görmeye tahammül edemeyen Batının Truva atları; söz konusu kıpkızıl papaz giysisi ve beyaz süpürge sakallı misyoner Noel babayla daha fazla hemhal olmaktalar. Bu nasıl bir batı(l) hayranlığıdır?
Ömrümüzden kopup giden koskoca bir yılın muhasebesini yapmamız gerekirken iki yılı birbirine bağlayan bu zaman köprüsünde Müslümanların, Batı taklitçiliği ve batıl takipçiliğini nasıl izah edebiliriz?
İbn-i Haldun’un Mukaddime’deki o muhteşem tespiti, ülkemizin yaşamak zorunda kaldığı yüzyıllık dramın tek cümlelik özeti gibidir: “Mağluplar, galipleri taklit eder.”
Çağdaşlaşma özlemi ve muasır medeniyet seviyesine ulaşma gayretleri başka nasıl açıklanabilir? Siyasette, sanatta, sporda, sosyal ve ekonomik hayatta…
Örnek, önder ve öncü Hz Peygamber’in çağlar ötesi şu ikazını tekrar hatırlayalım:
“Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.”