Medyaya ‘’dördüncü kuvvet’’ denilir ancak bireysel ve toplumsal sonuçlarına bakıldığında birinci kuvvet olduğundan şüphe yok. Geçmişteki meydan muharebelerinin de bir nevi günümüzde medya üzerinden gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
İslam’ın insanoğluna sunduğu özgün ve özgür yaşam modeline tahammül edemeyenler, tarihte Hıristiyanlığa yönelik gerçekleştirilen dinde reform operasyonunu özellikle medya üzerinden İslam’a uygulamak istemektedirler.
Kültürel bir öğeye indirgenmek istenen İslam’ın içini boşaltma, omurgasıyla oynama ve dini magazinleştirmeye çalıştılar ve bunu toplumsal anlamda da başardılar.
Bireylerin vicdanına ya da mabetlere sürgün edilen ve sınırlandırılmış bir din algısı mel’un, malum, ‘’merkez medya’’ organlarının hedeflerindendi. Nitekim genellikle ramazan ayında, mübarek gün ve gecelerde eksik ve yanlış dini anlayışla daha fazla izlenme adına bunu gerçekleştirdiler.
Belirli medya organlarında din adamı ve dini hassasiyeti olan kesimlerin sunuluş şekli geçmişten bu yana çoğu zaman sorunludur. Dindarların veya din adamlarının saçından, sakalına, kıyafetine ve toplumsal statüsüne varıncaya kadar aşağılayıcı bir anlayışla verildiği gözlenmektedir. Film ve dizilerde çirkin, yalancı, hilekâr, kişiliksiz, yalaka hoca tipleri; dindar kadınların ise eğitimsiz, hizmetçi ve temizlikçi gibi rollerde yer alması bunun örnekleri arasında sayılabilir.
Etikten, edepten ve erdemden uzaklaşan yandaş, yoldaş ve paralel medya İslami ve insani değerlerin erimesinde önemli rol oynamaya devem ediyor.
Renksizleşen ve renkten renge giren paralel medya, tahrip ve tahrif anlayışıyla İslam’ı istikamet üzere ne temsil ne de tebliğ edebilir.
Günümüzde siyasi çekişmeler, şantajlar, meydan okumalar, provoke etmeler, gerçekleri karartmalar, aleni ve üstü örtülü her türlü tehdit sözde İslami bir oluşum olduğu iddia edilen paralel medya üzerinden de gerçekleştirilmiyor mu?
Bugünlerde siyasi hesaplaşma uğruna birilerinin eşi ya da kızları hakkında çeşitli isnatlar, iftiralar ve yalan yanlış haberler hangi medya ahlakı ve ilkesiyle bağdaştırılabilir?
Farklı İslami oluşumları terörle ilişkili göstermeye çalışıp algı operasyonları yapan - İHH ve Tahşiye sadece bunlardan birkaçı - teröriste terörist bile diyemeyenler, ‘’bugün’’, ’’zaman’’la ‘’otorite’’ den aldıkları izinle, güçle imha ve fahşa işini taşeron örgüt olarak üstlendiler.
Zira bu tür münkere alışık, şerle tanışık, şeytanla barışık bir yayın profili; inananlar arasındaki uçurumu derinleştirmekte husumeti artırmaktadır. Dolayısıyla haktan ve hakikatten uzaklaşılmaktadır.
Bize malum medya değil, meşru bir medya lazım. Yüzümüz Hakka, sözümüz halka yönelik olmalı.
Kendimizle çelişmeden, fıtratımızla çatışmadan, ‘’otorite’’ye çalışmadan, İslam’ın değerlerini hayata telif eden bir algı ve anlayışla duruşu ve duyarlılığı bize ait bir medyayla ulvi hedeflere ulaşabiliriz.