Düşündüğümüzde yüzümüzün kızardığı, bir başkasına bile söyleyemediğimiz günahların inanç, amel ve halis niyetle affedilecek olması ne büyük bir nimet!
Ne muazzam ve muhteşem bir müjde! Ne kadar teselli edici bir hakikat!
Ramazan ayı ve oruç, günahların bağışlanması için kaçırılmayacak bir fırsat!
Haramdan helale, isyandan itaate, şerden hayra doğru bir hicret…
Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş değil miydi?
Zira Ramazan, yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur anlamına da gelir. Bu bereketli yağmur, yeryüzünü temizlediği gibi Ramazan orucu da kiri, kini, çarpıklık ve çirkinlikleri yok eder.
Nitekim örnek ve önder Hz Peygamber (sav): ’’ Kim inanarak ve alacağı sevabı Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.’’ buyurmaktadır. (Buhari)
Ramazan yağmuruyla beslenen takva, tevhit ve tövbe ekseninde Ramazan duyarlılığıyla şekillenen bir hayat, arayışta olan ve arada kalan insanlar için arınma ve ayılma vakitleridir.
Evet, temizlenmeyi ve kendimize gelmeyi nasıl anlıyoruz?
Söz de mi, özde mi? Silik ve sönük mü algımız, etkin ve etkili mi?
Ruhumuzun tezkiyesi, kalbimizin takviyesi, nefsimizin terbiyesi, hayatın ıslah ve inşasına yansıyor mu arınma ve ayılma anlayışımız?
Samimi olalım.
Yürekten yürürlüğe geçmeyen bir tövbe sadra şifa, ateşe kalkan, affa neden olabilir mi?
Değerlerin ve doğruların araçsallaştırıldığı, menfaatin öncelendiği, kavmiyetçiliğin ve kapitalizmin önemsendiği bir yaşam tarzını benimseyebilir miyiz?
Atılan bir imzanın, verilen bir sözün, yapılan bir yorumun vebalini düşünüyor muyuz? Kul hakkını ilgilendiren günahlarda tövbenin yeterli olmadığını bilmiyor muyuz?
Hayra motor, şerre fren olabiliyor muyuz?
Kulluğun kalitesini ve kapasitesini etkileyen oruç, her türlü kötülüğe karşı bir kalkandır.
Tutmakta olduğumuz oruç, hakikaten bizi yalana, gıybete, gaflete, delalete karşı koruyor mu? Kalbimizin açıklığını, ruhumuzun açlığını gideriyor mu oruçlarımız?
Ramazan paylaşmaktır, diyen bizler gönlümüzü, soframızı kimlere ve ne kadar açmayı düşünüyoruz?
Kaç garibanın adı var gidilmesi gereken ramazan listemizde? Yetimlerin yoksulların öksüzlerin dertlerini dinlemeye, çözmeye vakit ayıracak mıyız? Ellerimiz uzanacak mı onlara?
İlahi emre uyup ihtiyaç sahibine hakkı olanı ezmeden, üzmeden ulaştırıyor muyuz? Zekât verilseydi bu mu olurdu toplumun ve ümmetin hali? Dilenenler, açlıktan kırılanlar, açıkta kalanlar, içecek su dahi bulamayanlar, çöp karıştıranlar…
O halde nasıl arınacağız ve ayılacağız?
Bir yürüyüş ve yol alış olan hayat, amacına ve anlamına uygun olarak ancak İlahi kelamdan sapmadan ve örnek Hz Peygamberin sahih sünnetinden şaşmadan yaşanırsa makbul ve muhterem olur.