İslam’ın kuşatıcı, kurtarıcı, koruyucu, kardeşleştirici varlığını ve hakikati bir bütün olarak kavrayan ılımlı değil ilimli Müslümanlar, mükerrem ve muhterem bir insan modeli sunabilir. Böylece erzele değil, eşrefe varılır. Esfele değil, ahsene ulaşılır.
Nitekim örnek ve önderimiz Peygamber Efendimizin sadece satırlarda değil özellikle sadırlarda olması gereken çağlar üstü emri nebevisini hatırlayalım.
‘’ İlim tahsil etmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.’’(İbn Mace, Mukaddime, 17)
İlim öğrenmek ‘’farz’’dır. Tek başına bu kelime zihnimizde ve kalbimizde ciddi çağrışımlar meydana getirmekte hatta bizlere ağır sorumluluklar yüklemektedir. Çünkü namaz, oruç, zekât gibi kulu Rabbine yaklaştıran zorunlu bir ibadettir ilim öğrenmek.
İlim… Rahman’ın rahmet nurudur, dosdoğru yolu aydınlatan.
İlim… İnsanın kişisel sınırlarını aştığı, zamana ve mekâna hapsolmasını engelleyen muazzam güç, Rabbani bir lütuf ve hediyedir.
Cehalete alternatif olarak gelen, ilk emrin ‘’Oku!’’olduğu ilim temelli dinin mensupları olan bizler ilmi öğrenmek, öğretmek ve yaşamak için ne kadar gayret ediyoruz? İbadi bir yükümlülükle beraber doğruluk ve samimiyet eksenli ilim, sadece Allah için olmalı ve Allah yolunda kullanılmalıdır. Faydasız ve amelsiz ilim, yağmursuz bulut gibidir.
Dünya ile ahireti, yer ile göğü, din ile hayatı birleştiren ve bütünleştiren İslam, ancak vahiy temelli ilimlerle hakkın, hakikatin ve huzurun teminatı olabilir. Amaç ilimle hikmeti, hikmetle irfanı harmanlamaktır. Allah’ı ve ahlakı öncelemeyen, insani değerleri önemsemeyen bir bilgi veya bilim anlayışı nice kıyıma, kırılmaya ve katliama kaynaklık etmedi mi?
Vahyi kabul etmeyen veya vahyin hayatla bağını kesen sistemler, bilgi ve bilimler bu özellikleriyle cahiliye ürünüdürler. Kişiye her şeyi yoktan var eden Rabbini ve kendi sorumluluklarını hatırlatmayan, onu dininden uzaklaştıran bilgi yığınlarına ilim denilebilir mi?
Nitekim İslam, cahil ve cahiliye ifadelerini hiç bilmeyen bilgisize değil yanlış bilene, İslam ile ilgili ilme sahip olmayan ve vahyi kabul etmeyen için kullanmaktadır. Ebu Cehil komutan, kabile reisi ve zengin bir tüccar olmasına rağmen‘’cahillerin atası’’ lakabıyla anılmasının nedenlerini düşünelim. Bu özellikleri şahsında toplayan nice Ebu Cehiller yok mu her çağda ve mekânda?
İslam’ın ilim hususundaki algı ve anlayışı, Batıdakinin aksine din ve bilimin ayrışmasını, aykırılaşmasını önlemiştir. İnancımıza göre ilimle insanoğlu, Allah’a yaklaşırken din ve ilim arasında bir ayrılık nasıl ortaya çıkabilir? Batıda bilim, şerre alet olurken bizde ilim, hayra vesile olmuştur tarihsel süreçte.
İlim öğrenmeye kadın olsun erkek olsun çalışmayan ve öğrendiğini hayatına aksettirmeyen kişinin hakiki manada mümin olamayacağını bilmeliyiz. Cahil sofunun, şeytanın maskarası olacağını unutmayalım.
Yaratanın en önemli nimetlerinden olan ilim, Müslümanlar tarafından dine, dile, döneme uygunbilinç, bakış açısı ve yaşam tarzı haline getirilmelidir.