İbrahim b. Ethem, Basra çarşısında gezerken adamın biri yanına geldi ve şu soruyu sordu: ’’Ey Ebu İshak! Allah, Kur’an’da:’ Bana dua edin ki dualarınızı kabul edeyim.’ buyuruyor. Biz dua ediyoruz ama dualarımıza icabet etmiyor!’’
İbrahim b. Ethem dua ettiğini sanan adama baktı ve şöyle dedi:’’ Dualarınız kabul olmuyor, çünkü sizin kalplerinizi on şey öldürmüş.’’
Allah’ı biliyorsunuz, ama O’nun hakkını vermiyorsunuz!
Kur’an’ı okuyorsunuz, ancak onunla amel etmiyorsunuz!
Peygamberi sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, lakin O’nun sünnetini terk ediyorsunuz!
Şeytanın düşmanınız olduğunu biliyorsunuz, yalnız onunla gayet iyi geçiniyorsunuz!
Cenneti çok arzu ettiğinizi ifade ediyorsunuz, onun için çalışmıyorsunuz!
Cehennemden korktuğunuzu söylüyorsunuz, ondan kaçmıyorsunuz!
Ölümün hak olduğunu söylüyorsunuz, fakat onun için hiçbir hazırlık yapmıyorsunuz!
İnsanların ayıplarıyla uğraşıp kendi ayıplarınızı unutuyorsunuz!
Allah’ın nimetlerine sahip oluyor, yiyiyor, içiyorsunuz; ama şükrünü eda etmiyorsunuz!
Ölülerinizi defnediyorsunuz, ancak asla ibret almıyorsunuz!
İbrahim b. Ethem’in tespitlerine katılmamak mümkün değil. Bireysel ve toplumsal hayatımızdaki söylem ve eylemlerin yıkıcı, yıpratıcı sonuçları ayan beyan ortadayken... Bu bağlamda imtihanın neticesini belirleyen, hak ve batıl savaşının en yoğun yaşandığı yer olan beden ülkemizin başkentinin sıkıntılı, sancılı, sorunlu olmasının dünyevi ve uhrevi karşılığı mutlak surette olacaktır.
Evet, bu hakikatler ışığında günümüzü ve güncelimizi gözlemlediğimizde dini-dar ve muhafaza-kâr çevrelerde kalplerin can çekiştiğini idrak etmekteyiz. Kalbin temiz olduktan sonra gerisinin önemli olmadığı safsatasını benimseyenler ise yaşayan ölülelerdir. Çünkü onların kalpleri hastalıklı ve mühürlüdür.
Nazargâhı ilahi olan kalb, kitap ve kabir üzerinden asıl veya asli fonksiyonlarına kavuşabilir.Böylece kalpler isyana, harama, kötülüğe direnir ve yeniden dirilir.
Kalbimiz, kutsal kitabımızla tanışık ve barışık mı? Ahlak, ahkam, amel ve akide boyutlarıyla kitabımız yüreğimizde ne kadar yer edinebiliyor? Herhangi bir hüküm ayetini korkmadan, kuşkulanmadan ve kaygılanmadan savunup yürekten yürürlüğe yansıtabiliyor muyuz? Vahyin onaylamadığı bilgi, bilim, kültür ve ideolojik akımlar kalbe derman değil, olsa olsa derttir. Kur’anla kalbin birleşmesi, bütünleşmesi sadre şifa sunacaktır. Kitabın sahibi (cc) kelamıyla ilgili olarak:
‘’Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine şifa, müminler için hidayet ve rahmet gelmiştir.’’ (Yunus -57) buyurmaktadır. Örnek ve önder Hz Peygamber:’’ Ancak Allah’ın kitabıdır ki kalpleri kasvet ve katılıktan sonra yumuşatır, Rabbine yöneltir ve mutmain kılar; ölmüş kalpleri ilim ve hikmetle diriltir.’’ demektedir. Yürek eksenli direniş ve diriliş için kitabımız, her an ve alanda olmazsa olmazımızdır.
Ve kabir… Ahiret konaklarının ilki, herkes için mecburi yerleşim yeri ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur… Kabir çukurunun nasıl olacağını belirleyen kalıbımız değil kalbimzin durumudur. Lezzetleri kesen ölümü tefekkür ve hayata yansıyan bir ahiret inancı; kalbi safileştirme, salihleştirme imkanı sunar.
Kalplerimizi kitap ve kabir merkezli ihya veya inşa etmek bizlerin elinde. Şah damarımızdan bizlere daha yakın olan ve yüreğimizin fısıldadıklarını dahi bilen Rabbimizin huzuruna selim bir kalple çıkmanın sadece İslam’la hayat ve hidayet bulmuş bir yaşamla gerçekleşeceğini bilmeliyiz.