Sloganlarla, eylemden uzak söylemlerle örülü ve örtülü bir hayat yaşadığımızı düşündüğümüz olmuş mudur?
Yaşadıkça ve yaşlandıkça daha iyi anladım ki toplum içi boş, dışı hoş, kalıplaşmış ifadelerle şekillendiriliyor. Siyasette, sanatta, sporda, eğitimde, ekonomide ve diğer alanlarda…
Bireysel sorgulamadan uzak ve toplumsal kabule yakın sözler, hayata bakış açımız, zihin ve zihniyet yapımızla ilgili birçok fikir vermektedir. Bizlerin kalitesini, karakterini, kapasitesini yansıtmaktadır.
Ne mutluyla başlayan akabinde –hiç fark etmez- herhangi bir ırk adıyla biten söylemler; medeniyetler kuran, farklı kültürlerin beşiği ve eşiği olan Müslüman coğrafyasına ne sunabilir? Bölünmüşlükten, parçalanmaktan, sömürülmekten, belli sınırlara mahkûm edilmekten başka…
Geçmişten günümüze birbirine karşı ve karşıt söylemlere sahip siyasi oluşumların, bir ve beraber hareket etmeleri söylem ve eylem açısından düşünüldüğünde çelişkiler yumağı oluşturduğu aşikâr.
Hatta kitleleri zamana ve zemine göre yönlendirenler veya yanıltanlar için geçmişteki kesin ve keskin sözlerin bugün itibariyle uyumlu ve ılımlı olmasının dahi pek bir anlamı yok. Çünkü onlarda hayâ, çoğumuzda hafıza yok.
Nitekim yakinen tanıdığımız bazı aday adaylarının dava eksenli söylemlerinin ne kadar yalan olduğunu ve yavan kaldığını bilmiyor muyuz? Dava üzerinden ava çıkanların, avlanacağını umut etmekten başka da bir şey yapıyor muyuz?
Doğasında rekabet ve kazanç olan, toplumu uyuşturan ve gençliği uyutan futbolu düşünelim. Maç sohbetlerimiz ve rakip takım taraftarlarıyla kurduğumuz iletişimi hatırlayalım. Kullandığımız dil, alıştığımız veya atışmak için kullandığımız tezahüratlar yüzümüzü kızartmıyor mu? Bu kadar da olur, abartmayalım, ne olmuş yani, şeklinde mi düşünüyoruz? Ailemizin yanında bu şekilde konuşulmasını ister miyiz?
Sanat, kültür ve eğitim alanındaki söylemlerden ve söylentilerden ziyade artık somut bir şekilde Batı takipçiliğini ve taklitçiliğini bırakmanın zamanı gelmedi mi?
Sözlere, söylemlere, sloganlara alışmak ve ağız alışkanlığı yapmak yerine onları anlamalı ve araştırmalıyız.
Ayrıntılara vakıf olmak; kişi, olay veya durumlara farklı bakış açısıyla yaklaşmak, bunları eleştirmek hatta alternatif üretmek gelişimimiz için olmazsa olmazımız iken şimdilerde olmasa da olur havasındayız. Zira bilgi ve birikim gerektiren bu özellikler yerine koşulsuz itaat, karşılıklı çıkar ve kıvırmaya her daim müsait kişilikler önemsenir oldu.
Dipten gelen bu yozlaşma yüzeye ulaşmak üzere.
Çalışan, çabalayan, dertlenen ve derman olan gerilerde lakin gönüllerde…
Mühim olan da bu değil mi? Hayırla hatırlanmak sinelerde…
Sinmek halkın hafızasına ve sınanmayı geçmek Hakkın katında…