Türkiye kaosun tırmandırılmak istendiği, vahşetin ayyuka çıktığı, terörün ve ırkçılığın soğuk ve kanlı yüzüyle karşı karşıya kalındığı bir zaman diliminden geçiyor. Zalimler fiilen ve fikren zulümlere doymuyor, vahşiler vahşetten geri kalmıyor.
Kana susayan habis ruhlar, sinmiş oldukları inlerde, izbelerde ve artık şehir merkezlerinde hem doğuda hem de batıda çeşitli ihmaller yüzünden yeniden hortladı. Lakin bunlar önce zihnen başkalaştılar. Ardından bayağılaştılar. Uzunca bir zamandan beri barbarlaştılar.
Memleketimizin birçok yerinden şehit haberleri geliyor. Yürekler dağlanıyor, ocaklar dağılıyor, insanlar daralıyor. Ağıtlar yakılıyor, hangi dille yakılırsa yakılsın hepsi can acıtıcı ve yürek yakıcıdır lakin sevinç naralarının İngilizce, İbranice, Almanca atıldığına şahit olmaktayız.
Yüreklerdeki yangını daha da büyüten o kadar çok batıl ve batılı zihin var ki… Yaptıklarını ve paylaşımlarını gördükçe insanlığımızdan utanıyoruz. Kelimenin tam anlamıyla izansızlık, insafsızlık ve inançsızlık örneği… Bu algı ve anlayış toplumu sarmalamak üzere…
Tüm bunlar yetmezmiş gibi fiilen zulme bulaşmamış görünen kör ve nankörler – siz(inl)e soru(nu)m var- yazdıkları ya da söyledikleriyle zalimlerden ve katillerden aşağı kalır yanları olamadıklarını göstermekteler.
Bunların, sapık ve sapkın ideolojiler uğruna insanların canına kast edenlerin vebaline ortak olduklarını bilelim. 6-7 Ekim olayları bu bağlamda bize fikir vermiyor mu?
Bunların, Türk-Kürt çatışması ve çarpışması üzerinden iç savaş çığırtkanlığı yaptıklarını bilelim. Kavimlerin ve dillerin üstünlük veya aşağılanma sebebi değil, birbirimizi tanımak için yaratılmış ayetler olduğunu herkesin ve her kesimin içselleştirmesi gerekmiyor mu?
Bunların, iktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razı olduklarını bilelim. Gezi kalkışması ve 17-25 Aralık darbe girişimi hatırlandığında bu hakikat ortaya çıkmıyor mu?
Bunların, Erdoğan merkezli kişiselleştirilen kirli, kin dolu algı operasyonlarıyla kaos ve işgal planları olduğunu bilelim. Bununla birlikte çıktığı siyaset yolunda hep engellerle karşılaşmadı mı Erdoğan? Neden? Peki, diğerlerinin takıldığı, aşmak zorunda kaldığı tek bir engel biliyor musunuz?
Bunların ve çeşitli nedenlerle tabi olmak zorunda oldukları ‘’üst aklın’’ nihai gayesinin; Türkiye’yi Suriye’ye, Irak’a, Lübnan’a özellikle de Mısır’a çevirmek olduğunu bilelim. Erdoğan’ı Mursileştirmek, orduyu Sisileştirmek…
Bunların değer aşımı, zemin kayması ve ilke sapmasına uğradıklarını bilelim.
Zalime, zulme ve zulmete hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Herkes kendi zalimini desteklemekten vazgeçmedikçe ya da ırkı, dili, meşrebi ve mezhebi ne olursa olsun İslami ve insani sorumluluğunun gereğini yapmazsa hiç kimse dökülen kanın ve akan gözyaşının vebalinden kurtulamaz.
Son söz, kendini furkan, beyan, burhan, rahmet, hidayet ve hikmet olarak niteleyen ezeli ve ebedi hükümleri içeren ilahi kelamımızdan bir dua…
‘’…Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit tut, kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!’’ (Bakara 2/250)