Hatırlayalım:
28 Şubat sürecindeMüslümanlara yönelik karalama, kınama politikasıyla ortaya koydukları kaygan ve kaypak tavır…
7 Şubat ihanet krizi…
Gezi kalkışmasınaverdikleri açık ve alçak destek…
17-25 Aralık’tauygulamak istedikleri pis ve habis senaryo…
15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsü… İstiklal ve istikbalimize vurulmak istenen en sinsi ve sonuçları itibariyle en sarsıcı işgal ve istila girişimi…
16 Nisan halk oylaması öncesi ve sonrasındaki hayırsız çalışmaları…
Farklı zamanlarda FETÖ’nün gerçekleştirdiği bu olaylar örgütün amacını, hedefini, tehdidin ve tehlikenin büyüklüğünü anlamaya da anlatmaya yeter.
Bu yeni nesil, ahtapot örgüt, terör karargâhıdır. Nifak odağıdır. İstihbarat otağıdır. Zulmet yuvasıdır.
Emperyalist ve Siyonistlere yakın ve yatkın, arazinin rengine her daim uygunbu örgütün çözülmesi, çözümlenmesi ve çökertilmesi pek de kolay görünmemektedir. Böyle olmasına rağmen vakit kaybetmeden Fetullahçı Terör Örgütüne bağlı kurum, kesim ve kişiler tasviye edilmeli. Ama nasıl?
Hakka ve hakkaniyete uygun bir şekilde…
Tavandan tabanadoğru bir temizlik gayesi ve gayretiyle…
Militan olan ve sempati duyanı aynı kefeye koymayarak…
Siyasilerin ve bürokratların koruma, kollama ve kayırma faaliyetleri engellenerek…
Yapısı ve yaptıklarından hareketle FETÖ’nün davaları sulandırma, sonlandırma, itibar suikastı gerçekleştirme, hukuku tersyüz etme potansiyeli olduğu bilinmektedir. Algı operasyonuyla memnuniyetsizleri çoğaltma, dini yapıları çatıştırma ve gerçekleri çarpıtmayı amaçlamaktadırlar.
Toplumun vicdanını yaralayan bazı durumları sormalı ve sorgulamalıyız.
İhraçların olması doğru ve doğal. En fazla alımlar Milli Eğitim Bakanlığından. Çoğu da öğretmen. Suçlular cezasını çeksin lakin sadece sendika üyeliği veya bankaya yatırılan cüzi miktar para yüzünden verilen cezalarda, şahsilik ve suç-ceza dengesi göz önünde bulundurulmalıdır. Dağ başındaki FETÖ sempatizanı bir öğretmen ihraç edilirken masa başındaki militan bir genel müdüre dokunulmaması birey ve toplum hayatında kapanmaz yaralara neden olmaktadır.
Peki, FETÖ’cü müdürler, daire başkanları hiç mi yok? Kaç üst düzey bürokratla ilgili işlem yapıldı? Bilenimiz var mı?
Nerde FETÖ’nün siyasi ayağı?Bu terör örgütünün gelişip genişlemesine siyasiler ve bürokratlar yardım ve yataklık etmediler mi? Belediye başkanlarına, teşkilatlara, milletvekillerine niçin dokunulmuyor?
Özel hastaneden epilepsi ve uyku apnesi tanısıylaalınan rapor sayesinde büyükşehir belediye başkanının damadı ve iş adamı olan FETÖ’cünün tahliye edilmesi nasıl izah edilebilir? Zihniyeti fark etmeksizin daha ciddi ve ağır hasta olanların devlet hastanesinden aldıkları raporları olmasına rağmen tahliye edilmemeleri ayrı bir çelişki değil mi?
Kanayan ve kapanmayan başka bir yaramız da İslami davalardandolayı cezaevinde olan Müslümanlar…
Balyoz, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Askeri Casusluk davalarında FETÖ’ye bağlı polis, hâkim ve savcılar tarafından hukuksuzluk yapıldığı gerekçesiyle belli kesimlere beraat verilip görevlerine dönmeleri sağlanırken; 28 Şubat döneminde ve sonrasında FETÖ’cü hâkim ve savcılar tarafından hukuksuzca cezaevine atılan dindar insanlarla ilgili halen bir adım atılmış değil.
Bu nasıl bir adalet ve hukuk anlayışıdır?
Ve yine hatırlayalım, hatırlatalım:
Adalet ve özgürlük herkese ve her kesime lazım. Gecikmiş adalet, adalet değildir.