Gelecek olan her şeyin yakın olduğunu yaşayarak öğrenmişizdir.
Sabırsızlıkla beklediğimiz nice olay ve durum gerçekleşmedi mi?
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları adeta kovalaya kovalaya bugünlerimize ulaştık. Ancak geçmişe dönüp baktığımızda uzun yılların kısa bir andan ibaret olduğu hissine kapılırız.
Zor ve zahmetli zamanlar geçmez bilmezken zevkli anlarımızın nasıl da akıp gittiğine şaşırmışızdır. Oysa zamanın rakamsal karşılığı, herkes için her daim aynıdır.
Geldi, gelecek olan. Gitti de gidecek olan. Hâkim olamayız, ana ve zamana.
Anlam katabilir ve anlam çıkarabiliriz, ancak zamandan.
Zamana uyma ve zamanla uyuşma uygun değildir, düşünebilene.
Mühim olan değişen zamana ve şartlara karşın değişmeyen hakka, hakikate tabi ve talip olmaktır.
Mesela insanlık, değişir ve dönüşür mü zamana ve zemine göre?
İnsan kalınabilseydi kirlenir miydi, kinlenir miydi, kanlanır mıydı bu âlem?
El âlem ne der kaygısı taşımadan yapılan insani görünümlü lakin ticari, ihlâssız ve izansız söz ve eylemleri kast etmiyorum, insanlık derken.
Şöyle ki bize hiçbir menfaati dokunma ihtimali olmayan insanlara karşı tavrımız nasıl? Yaşlıları, çocukları, engellileri veya kendi halindeki insanları hoş mu görüyoruz, hor mu? Yük mü alıyoruz onlardan, yük mü oluyoruz onlara? Hayatlarını kolaylaştırmak adına neler yapıyoruz? Veya varlıklarının bile farkında mıyız?
Bizden farklı bir dünya görüşüne sahip kişilerle ilgili ne düşünüyoruz? Farklı siyasi partiye oy veren, farklı sendikaya üye olan ya da farklı takım tutan kişilerle aynı masa etrafında bir araya gelebiliyor muyuz? Kalp kırmadan farklılıklarımızı paylaşabiliyor muyuz? Anadolu’nun bağrında filizlenen zenginlikleri kavga, karışıklık ve karşıtlık aracı olarak görenlere karşı tavrımızı netleştirmemiz gerekmiyor mu?
Siyasetçilerimiz, insanlarımıza oy deposu olarak mı bakıyor, oyunları bozan veya asıl oyun kurucu olarak mı? Nedir siyasetin ve siyasetçilerin insanlık ölçüsü veya ölçütü? İnsanlara ve insanlığa hizmet değil midir, asıl amaç? İmar etme vazifelerini mi gerçekleştiriyorlar, imha etme faaliyetleri mi yürütüyorlar? Ak olan da var kara olanda… Kara olup da ak görünenler daha ziyade…
Unutmamak gerekir ki beyazda; küçük, siyah noktalar dahi belirgindir.
Adalet, devletin dinidir, denir. Peki, yöneticilerimizin adaletinden emin miyiz? Çizgi çıkar çatışması söz konusu olduğunda çıkar mı, çizgi mi önemli veya öncelikli idarecilerimiz için?
İnsanlıktan her daim bahseden din görevlileri, ilahiyat camiası, cemaatler ve tarikatlar ne kadar insani? Dini algı ve anlayışları farklı olanlarla iletişimleri veya ilişkileri ne düzeyde? Zorda, darda, yolda kalanlara karşı tutumları nasıl? Mazlumun yanında, zalimin karşısındalar mı?
Zaman, sadece bir ölçü değildir; inancımızın ve insanlığımızın test sürüşüdür.
Zaman, dermandır. Tanımaya, tanıtmaya…
Zaman, öteler ötesine kesintisiz ve mecburi bir yolculuktur.