15 Temmuz öncesi tartışılmayan hatta tartışılması teklif dahi edilemeyen birçok kurum, kavram, kişi; işgal ve istila girişimi olan 15 Temmuz’dan sonra daha kesin ve keskin bir şekilde ele alınmaya başlandı. İhanet ve hıyanete alışık; cinnet ve cinayetle tanışık; dini algı ve anlayışı karışık olan FETÖ’nün ‘’İslami (!) kimliğiyle öne çıkmış bir yapı’’ olarak bilinmesi tartışma konusu olan kavramların daha çok belli bir alana yönelmesine neden oldu. Cemaat, itaat, biat, mensubiyet, imam, hizmet, himmet, mürşid, diyalog, mehdi, takiyye bu anlamda akla ilk gelen başlıklar…
İslami kavramların taşeron ve terörist bir örgüt olan FETÖ üzerinden tanımlanması veya tanıtılması birçok ciddi sorunu da beraberinde getiriyor.
Bu durum dinin yanlış ve eksik anlaşılmasına yol açtığı gibi tescilli İslam düşmanlarının toptancı bir yaklaşımla İslam’a ve Müslümanlara topyekûn saldırmalarına imkân tanıyor. Kendilerine alan açmak isteyen Kemalist ve Ulusalcılar ile sapla samanı birbirine karıştırmaya çalışan kripto FETÖ’cüler algı operasyonlarıyla diğer İslami yapıları da sabıkalı, suçlu ve sakıncalı gösterme gayretindeler.
Yaklaşık kırk yıllık geçmişi olan Fetullahçı Terör Örgütünün yaptıklarının, yönelimlerinin ve yapılanmasının İslam’a uygun olmadığını söyleyen ve yazan yine belli başlı az bir kısım cemaatler, cemiyetler ve tarikatlardır. Asıl mağduriyet de FETÖ/PDY’ye mensup yargı ve emniyet teşkilatlarınca –ki terörist oldukları için birçoğu hapishanededir veya meslekten ihraç edilmiştir.- özgürlükleri ellerinden alınan, ailelerinden koparılan mazlum, mahrum Müslümanlardır. 220’den fazla kişi İslami davalardan dolayı müebbet hapis cezası almıştır.
Asıl sorulması ve sorgulanması gereken İslami kavramların içini boşaltan, dinin temel değer ve ilkeleriyle oynayan bu örgütün sapık ve sapkın bir anlayışı benimsemesine rağmen niçin -birkaç cemaat ve sivil toplum kuruluşu hariç- ciddi bir tepki ortaya konmadı? 15 Temmuz olmasaydı Fetullahçı
Terör Örgütünün gerçek yüzü hala bilinemeyecek miydi?
Diyanet İşleri Başkanlığı, adam ve para toplayan, kendi hedefleri uğruna her şeyi mubah gören, ılımlı İslam projesi olan bu örgütü anlamakta veya anlatmakta niçin bu kadar geç kaldı? Bu kurumun din ve diyanetle ilgili mevzularda halkı bilgilendirmesi gerekmez miydi? Hatta Truva atı olan FETÖ’nün dallanıp budaklanmasında Diyanetin etkisi veya ihmali var mıydı?
Peki, İlahiyat camiası -istisnalar hariç- önceden bu örgüte niçin ciddi bir tepki göstermedi? Neden bu yapının gerçek yüzünü ilmi çalışmalarla deşifre edememişlerdi? İslami ilimlere vakıf olan nice ilahiyatçı nasıl olur da bu örgüte mensup olabilirdi?
Aynı kökten beslendiği söylenen ama aslında sadece Said Nursi’yi ve Risale-i Nur’u kullanarak büyüyen bu örgüte tepki, niçin sadece Risale-i Nur’un sadeleştirilme sürecinde gösterildi? Bu örgütün, daha önce hiç mi yanlışı olmadı? Müslümanların itikadını bozacak söz ve eylemlere karışan bu örgüt, niçin siyasi olaylar olmadan önce şiddetle kınanmadı?
Dershaneler kapatılırsa gençler dağa çıkar, diyerek bu örgüte destek veren tarikat büyüğü neden bu örgütün tekelindeydi? Nasıl bağlantıları vardı ki
FETÖ’yle ilgili olumsuz tek kelime söyleyemiyordu?
Şimdilerde mangalda kül bırakmayan kişi ve kesimlerin geçmişte neler yaptığını veya yap(a)madığını bilmek durumundayız. Çünkü duruşlar, davranışlar, anlayışlar çok ve çeşitli nedenler yüzünden değişmektedir.
Her türlü dini oluşum ve lideri sorgulanabilir hatta sorgulanmalıdır. Neticede içte istişareye, dıştan gelen eleştiriye kapalı olan yapıların yarını yoktur.