MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU konyaalemdar@gmail.com

TARIM ELEŞTİRİLERİNDE İDEOLOJİK KÖRLÜĞÜN TARIMA ZARARLARI

16 Aralık 2025 Salı 06:00

Tarım Eleştirisini Siyasete Kurban Etmenin Bedeli

Tarım, bu ülkenin beka konularından biridir; fakat bu kadar ciddi bir konuda yapılan eleştiriler çoğu zaman yüzeysel, hazırlıksız ve taraflıdır. Ne sahayı bilen var ne rakamı okuyan ne de niyetini berrak tutan… Böyle olunca eleştiri bir iyileştirme aracından çıkıp ideolojik bir gösteriye dönüşüyor. Gerçek sorunlar konuşulmuyor, gerçek çözümler duyulmuyor. Kayıp büyük: zaman, emek ve en önemlisi de ortak akıl…

Bugün tarım adına yapılan birçok tartışmada, aslında tarımı konuşulmuyor. Tarım yalnızca bir vesile, bir “atış alanı” … İlk cümle teknik başlıyor, ikinci cümlede siyasetin en uç noktasına savruluyor. Böyle olunca en doğru tespitler bile kıymetini yitiriyor. Çünkü hakikatin üzeri, niyetin gölgesiyle kapanıyor. Tarımı kurtarmak için değil, karşısındakini sıkıştırmak için söz söyleyen bir anlayışın bu ülkeye verebileceği hiçbir şey yok.

Öncelikli olarak tarım eleştirmenleri, gazeteciler genellikle tarım kökenli değil, tarımdan anlayan insanlar değil. Tarımın terminolojisini bilmeyen birinin, tarımı eleştirmesi ne kadar inandırıcı olabilir. Bu yüzden tarım eleştirileri genelde yüzeysel magazin düzeyinde kalıyor. Köklü bir eleştiri yok maalesef. Eleştirilerin ekserisi bilimsel değil, siyasi.

Tarımda Türkiye İhracatçı Konuma mı Geldi?

Tarım eleştirilerinin tutarsızlığını birkaç örnekle ortaya koymak istiyorum;

Türkiye tarım ürünlerinde ithalatçı bir ülke konumuna geldi diye bir eleştirisi var mesela.

Ülkemizde sosyal medya ve diğer medya kanallarında en çok yazılan yalan ve iftiranın başında ülkemizin tarımda ithalatçı olduğu ve tamamen ithal ürünlere bağlı kaldığımız eleştirisidir. Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz: Türkiye, tarım ve gıda ürünlerinde net ihracatçıdır. Nokta.

Son yıllarda ihracatta %30'un üzerinde artış sağlanmıştır. Türkiye 2018 yılında 19,3 milyar dolar olan ihracatı 36 milyar doları aşmıştır. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerinden derlenen bilgilere göre, tarım sektörü 2024'te 36,2 milyar dolarla tüm zamanların en yüksek yıllık ihracatını gerçekleştirmiş. Tarım sektörünün Türkiye'nin gerçekleştirdiği toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 16'dır.

2002 yılında Türkiye'nin tüm ihracatı, otomotiv, tekstil, mobilya, tarım vs. dahil 35 milyar dolardı. Tarım şimdi tek başına bunu sağlıyor.

Bu eleştiriyi yapanlar bu rakamları ortaya koyunca ne oluyor? Güvenilirlikleri kalıyor mu? Ama "Kırmızı et ithal ediyoruz, dünyada ikinci olduk bunu ne yapacaksın?" diyorlar. İşte asılsız ve gereksiz genellemelerden dolayı bu kırmızı et ithalatını konuşamıyoruz. Refleksif bir savunma pozisyonu alındığı için çok haklı bir et ithalatı konusu güme gidiyor.

Gıdada GDO Denetimi Yapılmıyor mu?

Bir başka konu mesela, "Gıdada GDO denetimi yapılmıyor" deniyor.

GDO’lu ürünlere ilişkin düzenleme; 26.03.2010 tarihli “Biyogüvenlik Kanunu” ve bu Kanun kapsamında yayımlanan “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik” kapsamında ülkemizde GDO’lu bitki ve hayvanların üretimine izin verilmemektedir. Ama hala birileri çıkıp " GDO'lu ürünler yediriyorsunuz" deniliyor. Bu düzenleme ile Türkiye'de GDO'lu bitki ve hayvanların üretimine izin verilmemektedir. Bugüne kadar ülkemizde gıda amaçlı olarak onay verilmiş bir GDO'lu ürün bulunmamaktadır. GDO'lu ürünlerin ithalatına da izin verilmemektedir. Ortada bir kanun varken, böyle bir de realite varken böyle bir eleştiri olabilir mi?

Türkiye Buğday İthal Eden Ülke Konumuna mı Geldi?

Bir diğer konu "Türkiye Buğday İthal Eden Ülke Konumuna Geldi" diye saçma sapan bir eleştiri konusu var. Halbuki biz buğdayda, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında ihracat bazlı ithalat yapıyoruz. Aldığımız buğdayı un, makarna, irmik vb. olarak ihraç ediyoruz. Türkiye’nin en az verim olduğu yıl bile 18 milyon ton buğdayı oluyor. Bizim ihtiyacımız 16 milyon ton. Her hâlükârda buğday konusunda kendine yeten bir ülkeyiz. Ama un vs ihraç ettiğimiz için dışardan buğday almak zorunda kalıyoruz... İhracat yapmazsak bir sorun yok yani. Buğday unu ihracatında ülkemiz 2002 yılında dünyada 11’inci sırada iken 2005 yılından beri dünyada 1’inci sırada yer almaktadır.

2002 – 2025 (Ekim ayı sonu itibarıyla) yılları arasında mamul maddenin (un, makarna, irmik, bisküvi, bulgur vb.) buğday karşılığı dahil 109,8 milyon ton ithalat yapılmışken, 121,5 milyon ton ihracat yapılmıştır. Değerde 20,5 milyar $, miktarda ise 11,7 milyon ton dış ticaret fazlamız vardır.

Bu rakamları görünce yapılan eleştirileri ne yapmak lazım? Bu eleştirilerin tamamı karalama üzerine, taraflı ve kötü niyetli. Ortada tarım adına, bu ülkenin tarımını geliştirme adına bir şey yok ki.

Türkiye Tohumculukta Dışa Bağımlı Hâle mi Geldi?

Cevap vermekten yorulduğum bir diğer konu "Ülkemiz Tohumculukta Dışa Bağımlı Hâle Geldi" meselesi.

Tam tersi Türkiye'yi tohum üreten ve ihraç eden bir ülke hâline geldi. Hâlihazırda 103 ülkeye tohum ihracatı yapmaktayız. Tohum dış ticaretinde ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2000'li yıllarda %30'lar civarında iken 2024 yılında %117 olmuş. Yani fazlalığımız var.

Tohumluk üretimimiz son yirmi yılda 10 katına çıkmış. 2002'de toplam 145 bin ton tohum üretimi varken 2024'te bu rakam 1,3 milyon tona çıkmış. İhracatımız 20 katına çıkmış. 2002'de 17 milyon dolar ihracatımız varken 2024'te 338 milyon dolara çıkmış.

Sadece tohum değil, fide-fidan konusunda da çok güzel çalışmalar var son yıllarda. 2002 yılında 4 milyon adet olan sertifikalı fide/fidan üretimi, 2024 yılında yaklaşık 46 katına çıkarak 186 milyon adede yükselmiştir.

Her Eleştiri Yanlış mı?

Bu örnekler o kadar çok ki, yaz yaz bitmez. Bu şu demek değil: "Yapılan eleştirilerin hepsi yanlıştır." Hayır, çok doğru eleştiriler de var. Ama bu doğru eleştiriyi yapan kişi aynı zamanda bu tür yalan yanlış eleştirileri de yapınca yapmış olduğu o doğru eleştiri arada kayboluyor. Adamın gerçekten çok doğru eleştirileri var ve çok önemli. Bu konudaki doğru eleştirisi yanlış bilgileri de beraberinde söylediği için tutarsızlığa düşüyor. Şimdi bunun doğru eleştiri olduğunu nasıl ortaya çıkaracağız?

Mesele tam da budur. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceğiz. Sen eğer doğruya da yanlış dersen senin o mükemmel olan doğrun da gidiyor.

Bu ülkenin muhalifiyle, destekçisiyle, taraf olanla olmayanla, farklı görüşlere mensup ciddi bir tarım bilgi birikimi var. Diyelim ki ben iktidar yanlısıyım ve bu programda eksik gördüğüm yer var, eleştirmek istiyorum; hem de okkalı bir eleştiri. Ama yukarıdaki örneklerde olduğu yanlış yapılan eleştirilerde olduğu gibi durumu öyle bir noktaya getiriyorlar ki mesele ölüm kalım meselesine, devlet–millet beka meselesine dönüşüyor; biz yapmamız gereken eleştiriyi yapamıyoruz. Tabiri caizse şeytan taşlamaktan Kâbe’yi tavaf etmeye zaman kalmıyor.

Eleştirideki en büyük hata, niyet kadar önemli, hatta eşdeğer olan üslup.

“Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” der Sâdî Şîrâzî. Neyi nasıl söylediğimiz çok önemlidir. En narin kelimeyi, en hoş konuyu bile üslubu bozuk bir insan çok kötü nakledebilir. Bu da tatsızlıklara, kırgınlıklara ve yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Üslup çok ama çok önemlidir…

Teknik bir konuda gerçekten bilgi, tecrübe birikimi olan çok güzel insanlar var ama üslupları yüzünden, daha doğrusu üslupsuzlukları yüzünden kaybediyorlar. Hem o kaybediyor hem ülke tarımı.

"Söz ola kese başı, söz ola kese savaşı" atasözünün beyan ettiği gerçeğe dikkat etmeyen birçok eleştiricinin, "kaş yapma" gayretleri "göz çıkartma" ile sonuçlanıyorsa, bu bize –birçok faktörle birlikte– öncelikle üslubun gözden geçirilmesi gereğini hatırlatır.

Tarım ve teknolojileri konuda gerçekten bilgili insanlar var; ama üslup yüzünden söylediklerinin kıymeti görülmüyor. Bilgi var, niyet doğru; fakat kelimeler kırıcı… Sonuç? Hem kendileri kaybediyor hem ülke tarımı.

Yakın zamanda yaşadığım bir örnekte, bir mühendisin eleştirisine tümüyle katıldım. Fakat ardından “Devlet 3. köprü yapacağına, İstanbul Havalimanı yapacağına tarıma destek verseydi…” diyerek konuyu apayrı bir siyasi düzleme çekti. Tarımsal desteklemenin köprüyle, havalimanıyla, Taksime camiyle ne alakası var?

Kendi konumunu bir anda siyasallaştırıyor hem de en uç grupta yer alarak. O güzelim fikirlerinin heba olmasına sebep oluyor (yukarıda niçin böyle olduğunu anlattım).

Ne hazindir ki en kıymetli görüşler bile, uygun olmayan bir kelimenin, siyasallaştırılmış bir inancın veya hoyrat bir dilin gölgesinde mahvoluyor. Bu, eleştirinin özünde saklı bulunan “ıslah etme” imkânının bizzat eleştiren tarafından tüketilmesidir.

Tarım gibi hayati bir alanda bu israfa hakkımız yok. Eğer derdimiz memleketse, eleştiriyi baltaya çevirenlerden değil, pusula kılanlardan olmalıyız. Çünkü pusulası şaşanın yolunun da niyeti de maksadı da şaşar.

Tarım eleştirmenleri bilimin ve tekniğin tayin ettiği istikamete işaret etmeli; yolu değil yönü konuşmalıdır, istikameti göstermektir.

Ve bilimin–tekniğin gösterdiği yön konuşulursa, yol kendi kendine yürünebilir hâle gelir. Çünkü yön doğruysa yol zaten bulunur.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #